ledün ilmi diyanet / Havas hakkında bilgi verir misiniz? | Sorularla İslamiyet

Ledün Ilmi Diyanet

ledün ilmi diyanet

Havas

Sözlükte "bir nesneyi diğerlerinden farklı ve üstün kılan nitelik" anlamına gelen hâssa kelimesinin çoğulu olup genellikle avam karşıtı olarak "seçkin kişiler" mânasında kullanılır. Tasavvufta, herkeste bulunmayan birtakım bilgilere ve hallere, yetenek ve ruh temizliğine sahip velîlere havâs veya ehl-i husûs, bunların en üstün olanlarına hâssü'l-havâs veya hâssatü'l-hâssa adı verilir; böylece tasavvufî anlayışta müslümanlar avam ve havas şeklinde iki kategoriye ayrılır. Havas ve hâssü'l-havâs, şer'î yükümlülükler konusunda avamla aynı hükümlere tâbi olup avama uygulanan hükümler onlara da uygulanır. Ancak havas nâfile ibadetlere büyük önem vermesi, haram ve mekruh olan şeylerden titizlikle kaçınması, dinî hayatı en mükemmel şekliyle yaşamaya çalışması sonucunda birtakım özel bilgilere ve hallere sahip olarak avamdan ayrılır.

Mutasavvıflara göre Hz. Peygamber'in vahiy alma, mi'raca çıkma ve mûcize gösterme gibi sadece kendine has bazı halleri (hasâisü'n-nebî) vardır. Aynı şekilde Resûl-i Ekrem sırdaşı olan Huzeyfe b. Yemân'a başkalarının bilmediği bazı şeyleri haber verdiği gibi Ali'ye de başkalarının bilmediği yetmiş kadar ilim dalını öğretmiş, ancak Hz. Ali, avamın kendisini yalancılıkla suçlamasından çekindiği için bunları açıklamamıştı. Hz. Ebû Bekir firâsete ve ilhama mazhar olmuş, Hz. Ömer hak ile bâtılı birbirinden ayırma yeteneğine sahip olduğu için kendisine "Fârûk" denilmiştir (Serrâc, s. 38, ). Hadis âlimleri hadis alanında, fıkıh âlimleri hukuk alanında uzman oldukları gibi sûfîler de ruh ve gönül halleri hususunda uzmandır. Bu konudaki bilgilerin ve hallerin bir bölümü Hz. Peygamber ve sahâbeden kendilerine intikal etmiş, bir kısmına ise ibadet, ahlâk, edep konularında hassasiyet göstermek, ruh ve kalp hallerini kontrol altında tutmak, nefsi günah kirinden arındırmak, ilâhî hakikati ve sırrı kavramaya çalışmak suretiyle kendileri ulaşmıştır. Büyük bir ruhî çaba ve mânevî tecrübe ile kazanılan bu bilgilere "ilm-i husûs" adı verilir. "Ledün ilmi" veya "bâtın ilmi" de denilen bu bilgi türü sûfîlere hastır (a.g.e., s. ). Havas ve hâssatü'l-havâs, bu ilim sayesinde Kur'an ve hadisten herkesin farkına varamadığı mânaları bulur ve ortaya çıkarır. Meselâ Hz. İbrâhim'in gördüğü yıldız his, ay akıl, güneş Hak nuru şeklinde yorumlanmış; bundan da avamın his, havassın akıl, hâssatü'l-havâssın Hak nuru ile irşad edildiği sonucuna varılmıştır (Haydar el-Âmülî, s. ).

Havas-avam ayırımına ilk sûfîlerden itibaren bütün mutasavvıflarda rastlanır. Zünnûn el-Mısrî, "Avam günahtan, havas gafletten tövbe eder" derken bu ayırımı yapmıştır (Kuşeyrî, s. ). Sûfîler tevhid gibi en hassas konularda bile avam-havas ayırımı yapmışlardır. Meselâ Cüneyd-i Bağdâdî biri avama, diğeri havassa ait iki tür tevhidden bahsetmiş (Serrâc, s. 49), daha sonra havassın tevhid anlayışına "tevhîd-i sûfiyye" veya "tevhîd-i hâlî" denilmiştir. Aynı ayırımı yapan Gazzâlî avamın tevhidinin "Lâ ilâhe illallah", havassın tevhidinin "Lâ ilâhe illa hû" olduğunu söyler (Mişkâtü'l-envâr, s. 21).

Havastan olan bir kişinin kalbi uyanık, ahlâkı güzeldir. Hayır yapar, başkalarını buna davet eder. İyiliği emredip kötülükten menetme sorumluluğu çerçevesinde hükümdarlarla barış içinde bulunur (Sülemî, s. ). Mutasavvıflar edep, ahlâk, hal, ilim ve mârifet gibi meziyetler bakımından halktan ileride olan havassın aynı zamanda mütevazi, sabırlı ve hayır sever olmaları gerektiğini söylerler. Sûfîler, bir kimsenin havastan olmasının kendisine herhangi bir ayrıcalık sağlamadığını kabul etmekle beraber avam, havas ve hâssü'l-havâssı bazan farklı hükümlere tâbi kıldıkları da olur. Meselâ Kuşeyrî'nin üstadı Ebû Ali ed-Dekkāk semâı avam için haram, zâhidler (havas) için mubah, sûfîler için müstehap sayardı (Risâle, s. ).

Tasavvufta genellikle ibadet, hal, ahlâk, edep, ilim ve irfan üçlü bir sınıflandırmaya tâbi tutulur. Buna göre meselâ bir ahlâk kuralı alelâde, iyi veya en iyi şekilde uygulanabilir. Avam bu kuralları alelâde, havas iyi, hâssü'l-havâs ise en iyi şekilde yerine getirir. Kur'an'da, "Allah'a koşunuz" (ez-Zâriyât 51/50) buyurulmuştur. Bu buyruğu avam bilgisizlikten bilgiye, tembellikten çalışmaya, darlıktan genişliğe koşarak; havas habere dayanan bilgiden görmeye dayanan bilgiye, şekillerden ilkelere, huzurdan tecride koşarak; hâssü'l-havâs ise mâsivâdan Hakk'a koşarak uygular (Herevî, s. 12). İlme'l-yakīn, ayne'l-yakīn, hakka'l-yakīn; muhâdara, mükâşefe, müşâhede; tevâcüd, vecd, vücûd gibi üçlü sınıflandırmalar da hep bu temele dayanır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Veysel Ayhan

Hızır çeşmesine doğru-2

“Ve (bazıları) onlar(ın) mağaralarında üç yüz yıl kaldı(ğını ileri sürüyor) ve kimileri de (bu sayıya) dokuz yıl daha ekliyorlar.”(18/25)

Ashab-ı Kehf’in mağarada kalışı hemen herkes tarafından +9 yıl olarak kabul edilir. Sadece Muhyiddin İbn-i Arabi Hazretleri farklı bir izah getirir:

“Ashab-ı Kehf ayın hareketlerine göre belirlenen türden üç yüz yıl kalmışlardır. Dolayısıyla her sene bir aya tekabül eder. Yani toplam yirmi beş sene kalmışlardır. Bu da uyanış ve teyakkuz süresidir. ‘Buna ilaveten dokuz yıl.’ Bu da haml süresidir&#; Çünkü vahyin indiği dönemde ‘sene’ kelimesi ayın devri için değil güneşin yıllık dönüş süresi için kullanılırdı&#; Nitekim hemen sonrasında yer alan ‘Sen şöyle söyle: -Ne kadar kaldıklarını asıl Allah bilir.’ (18/26) Ayeti bu sonucu teyit etmektedir. Müfessir Katade diyor ki: Burada ‘diyeceklerdir&#;’ şeklinde başlayan Ehl-i kitabın sözlerinin aktarımı devam ediyor. Yani bu söz de onlara aittir. ‘Allah daha iyi bilir.’ sözü onlara cevap mahiyetindedir.” (Tefsiri Kebir Tevilat,1. Cilt)

Bazı müfessirler ayetin Ehli Kitab’ın sözlerini aktardığını hemen ardından gelen “De ki: -Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir.” Ayetinin bunu teyid ettiğini söyler. “ İbn Mes&#;ûd&#;un, âyetin başına ‘ve kalû (ve dediler ki)’ cümlesini ilâve ederek okuması da bu görüşü destekler.”(Diyanet Tefsiri)

Dolayısıyla Ashab-ı Kehf’in sayısındaki kapalılık, kalma zamanında da söz konusudur. İbn-i Arabi’nin bu “şazz” beyanını baz alırsak bir diriliş dönemi için takribi yirmi beş yıl “büyut”larda olgunlaşma ve ardından zahmetli bir haml zamanı düşünülebilir. Tabii ki doğrusunu “Allah daha iyi bilir.” Zaman ve hadiselerin yavaş ilerlediği tarihlerde Kehf için yıl ama hadiselerin, ilmin ve teknolojinin hızlı ilerlediği zamanlarda bu “Kehf” sürecinin 25 yıla kadar düşebileceği düşünülebilir. Bunu nakzedecek bir bilgi de yok. ‘Allah daha iyi bilir.’

BALIĞI NEREDE KAYBEDERSEN

Hz. Musa, Rabbi’ne sorar: &#;Ya Rabb! Kullarının sana en sevgilisi hangisidir?&#; Buyrulur ki: &#;Beni zikreden ve unutmayan.&#; Ey (Rabb!) en hakîm kulun hangisi?&#; der. Buyurulur ki: &#;Hak ile hükmeden ve arzularına uymayan kimsedir.&#; &#;En bilgili kulun kimdir?&#; der. Buyrulur ki: &#;Belki bir kelimeye rast gelirim de bir doğru yolu gösterir veya bir felaketten kurtarır diye insanların ilmini araştırmakla kendi ilmini artıran kimsedir.&#; Bunun üzerine Hz. Musa, şöyle der: &#;Ya Rabbi! Kullarından benden daha bilgilisi varsa ona ulaşabilir miyim?&#; &#;Var&#; denilir. &#;O halde onu nerede arayayım&#; der. “Bir zenbil içinde bir balık taşı. Her iki denizin birleştiği yere git. Balığı nerede kaybedersen o kulum oradadır.&#; denilir.

Elmalılı Hamdi Yazır bunları aktardıktan sonra Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssasının hem zâhir hem bâtın kıssası olduğunu söyler. Kıssanın “Ledünniyat”a vakıf olmak için araştırma yapmak ve yolculuğa çıkmaya bir teşvik delili olduğunu ama sadece çaba harcamak ve istemekle ledünnî ilmin kazanılmasının mümkün olmadığını ekler.

Sure’nin ana teması yolculuktur. Bamteli’nde bu “yolculuk” şöyle anlatılır:

“Yolculuk, bir mânâya göre çile ve seyr-u sülûkun remzidir. Bu uzun yolculukta her makamın kendine göre şartları vardır ve bunlar ancak erbabınca bilinmektedir. Sahabeden sonra tâbiîn döneminde bu iş hakkıyla yapılmış ve her türlü ilmi elde etme cehdiyle insanlar uzak mesafelere yolculuk yapmış ve at koşturmuşlardır. Aynı hedefe varmak isteyenler, günümüzde de aynı şekilde davranmak zorundadırlar. Demek ki, bu hâdiseden hisse alma kıyamete kadar devam edecek ve her ilim insanı bu hâdiseden kendi seviyesine göre bir mânâ anlayacaktır&#;

Bu yolculuk, her zaman ve devirde yapılması gereken bir yolculuktur. İnanan insanlar sadece zâhirî ilimlerle yetinmemeli, kalb ve ruh dünyalarını işlettirerek ledün ilmine vâkıf olmaya da çalışmalıdırlar. İşte Hz. Musa, yanındaki gençle bu yola sülûk etmiş ve bütün gençliğe bu dersi vermiştir.” (Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar)

Sure’de sırlı bir başka işaret “Mecmaü&#;l-Bahreyn”dir. “İki denizin birleşmesi (Mecmaü&#;l-Bahreyn), tefsirlerde ismi geçen birçok denizin birbiriyle birleştiği yerlerden ziyade, her ikisi de bir sahanın denizi durumunda olan ve birisi zâhir ilminin diğeri de bâtın ilminin denizi sayılan Hz. Musa ile Hz. Hızır&#;ın bir araya gelmesidir ki, mecaz olarak iki denizin birleşmesi olarak tabir edilmiştir. Bu da işarî bir yorum.” (Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar)

SENELERCE YÜRÜMEYİ GÖZE ALMAK 

Hz. Musa bir arayış insanıdır. Aradığına ulaşmak için fevkalade azimlidir. “Bir zaman Musa, genç ve faziletli arkadaşına, ‘Durup dinlenmeden iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar gidecek, gerekirse senelerce yürümeye devam edeceğim!’ demişti.” (18/60) Hz. Musa, aradığına kavuşmak için Ferhat gibi dağları delecek bir irade sahibidir. Ulu’l azm bir peygamber olarak gerekirse senelerce yol yürümeyi göze almıştır. Ayette geçen “hukb” kelimesi &#;bir yıl&#; veya &#;seksen yıl&#; olarak iki farklı şekilde anlamlandırılmıştır.

funduszeue.info: Hızır çeşmesine doğru-3

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


Sual: Ledün [bâtın] ilmini nasıl öğrenirim?
CEVAP
Ledün ilmi veya ilm-i ledün, okuyarak öğrenilmez. Allahü teâlânın ihsanı ile kalbe ilham edilen, ilahi sırlara ait bilgilerdir. Görünüşte, akla ve nakle zıt gelebilir. İlm-i ledün sahibi olanlar, hadiselerdeki gizli sırları ve hikmetleri bilir. Kur'an-ı kerimde, (Kehf) suresinde bu husus açıkça bildirilmiştir.

Sual:
Bâtın ilmi diye bir ilim yoktur. Arapça batn, karın yani insanın içi demektir. Buna dalak, ciğer, bağırsaklar ve pislik dahildir. Bu bakımdan bâtın ilmi veya bâtıni ilim diye bir ilimden bahsetmek yanlıştır. Bâtın ilmi varsa, Kur’an ve Sünnetten delil verebilir misiniz?
CEVAP
Her kelimenin tek manası olmaz. Bâtın kelimesi de öyledir. Bâtın esma-i hüsnadan, yani Allahü teâlânın isimlerindendir. Kur’an-ı kerimde mealen, (O evveldir, âhirdir, zâhirdir ve bâtındır, O, her şeyi bilendir) buyuruluyor. (Hadid 3)

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Din bilgisi iki kısımdır: 1- Kalbde olan faydalı ilimler. 2- Dil ile anlatılan zahiri ilimler.) [Hatib, Süyuti]

(Elbette Kur’anın zahiri ve bâtıni manası vardır.)
[İbni Hibban]

(Bâtın ilmi, Allahü teâlânın esrarından bir sır, hikmetlerinden bir hükümdür. Allah onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır.)
[Deylemi, Süyuti, Münavi]

(Zahir ve bâtın ilminde âlim olanlar, enbiyanın vârisleridirler.)
[M. Nasihat]

(Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidir. Bunları, ancak marifet sahipleri bilir.) [M. Nasihat]

Taha suresinin (Rabbim ilmimi arttır de) mealindeki âyeti, bâtın ilminin artmasını istemek olduğu tefsirlerde bildirilmektedir.

Abdülgani Nablusi
hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Malik buyurdu ki:
(İlmi zahire malik olan, ilmi bâtına kavuşabilir. Zahir bilgisi olan kimse, ilmi ile amel ederse, Allahü teala, ona bâtın bilgisi ihsan eder.)

Ali bin Muhammed Vefanın ârifane sözlerine şaşırıp kalan imam-ı Ömer Bülkini, bunları nereden öğrendin deyince, Bekara suresindeki, (Allah’tan korkun! Allahü teâlâ, kendinden korkanlara bilmediklerini öğretir) mealindeki âyeti okudu.

Ebu Talibi Mekki buyurdu ki:
(İlm-i zahir ile ilm-i bâtın, birbirlerinden ayrılmazlar. Beden ile kalbin birlikte bulunması gibidirler. Bâtın ilimleri, arifin kalbinden kalblere akar.)

(Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir)
hadis-i şerifi ile bildirilen âlimler, bildikleri ile amel eden, takva sahibi olan, Peygamberlerdeki ilimlerin hepsine kavuşan hakiki âlimlerdir.

İmam-ı Münavi, imam-ı Gazali’den naklen bildiriyor ki:
Ahiret bilgisi iki türlüdür: Biri keşifle hasıl olur. Buna İlmi mükaşefe [İlmi bâtın] denir. Bütün ilimler, bu ilme kavuşmak için sebeplerdir. İkincisi İlmi muameledir. İlmi bâtından nasibi olmayanın imansız gitmesinden korkulur. Bundan nasip almanın en aşağısı, bu ilme inanmaktır. Bid’at ehline bâtın ilmi nasip olmaz. Bâtın bilgisi, temiz kalblerde hasıl olan bir nurdur. (Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidirler. Bunları, ancak marifet sahipleri bilir) hadis-i şerifi, bâtın ilimlerini göstermektedir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için herkese lazım olan İlmi hâl bilgileri öğrenilip amel edilince, ilmi bâtın hasıl olabilir. (Hadika)

Kur’an-ı kerimden iki kıssa
Abdülgani Nablusi
hazretleri buyuruyor ki:
İlmi bâtından habersiz olanlar, tasavvuf kitaplarını okuyunca, âriflerin sözlerini küfür ve sapıklık sanıyorlar. Anlamadıkları marifet bilgilerine inanmıyorlar. İbni Arabi, Abdülkadir Geylani, Mevlana Celaleddin Rumi, Seyyid Ahmed Bedevi, imam-ı Şarani ve imam-ı Busayri gibi tasavvuf büyüklerine dil uzatıyorlar. Bâtın bilgilerine inanmayan Muhammed aleyhisselamın dininin sırlarına inanmamış olur. Böyle kimseye bid’at ehli ve sapık denir. (Hadika)

Süleyman aleyhisselam, “Sebe Melikesinin tahtını bana kim getirebilir?” dedi. Cinlerden bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce, onu getiririm, buna gücüm yeter” dedi. İlmi ledün [ilmi bâtın] sahibiolan vezir Asaf bin Berhiya ise, “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” dedi ve bir andagetirdi. (Neml )

[Vezir de, cin de peygamber değildi. Vezir bu işi kerametle yapmıştı. Cin müslüman ise kerametle, kâfir ise sihirle yapacaktı.]

Kehf suresinde ledün [bâtın] ilmi hakkında bahsedilen kıssa özetle şöyledir:
Hazret-i Musa, “Ya Rabbi, bâtın ilmini bilen zatı nerede bulurum?” diye sordu. Allahü teâlâ da, “Ya Musa, yola çık, çantana koyduğun balık canlanıp denize gittiği yerde, onu bulursun” buyurdu. Hazret-i Musa, Hazret-i Yuşa ile yola çıktı. Bir pınarın yanına geldiler. Bu pınar âb-ı hayat idi. Bu suya dokunan ölü canlanırdı. Bu sudan bir damla balığa değince, balık canlanıp denize gitti.

Hazret-i Musa, denilen yerdeki zatı görüp ona, “Bana bâtın ilmini öğretir misin?” dedi. O zat, “Allahü teâlânın bana öğrettiği ilmin hepsini sen bilmezsin. Bu yüzden de yaptıklarıma sabredemezsin” dedi. Hazret-i Musa, “İnşallah beni sabredenlerden bulursun” dedi. O zat, “Ya Musa, tuhafına gitse de, yaptıklarımdan bana bir şey sormayacaksın” dedi.

O zat, ücretsiz bindikleri gemiyi delince, günahsız çocuğu öldürünce ve bir duvarı ücretsiz yapınca Hazret-i Musa sebebini sordu. O zat, “Gemiciler on kardeşti. Geminin kazancı ile geçiniyorlardı. Bir derebeyi, sağlam gemileri gasp ediyordu. Bu geminin arızalı olduğunu duyunca almaktan vazgeçecekti. Biz de iyiliğe iyilik ettik. Günahsız çocuğun ana babası salih idi. Çocuk büyüyünce, küfre zorlayıp ana babasına zulüm ve işkence edecekti. Bunun yerine neslinden 70 peygamber meydana gelecek hayırlı bir evlat vermesi için dua ettim. Doğrulttuğum duvar, yetimlere aitti. Babaları duvarın altına bir hazine saklamıştı. Duvarı düzeltmeseydim, yıkılıp hazine meydana çıkacak, başkaları alacaktı. Yetimlere de bir iyilik etmiş olduk.

Musa aleyhisselama ilm-i bâtından bahseden o zatın evliyadan Hazret-i Hızır olduğu bildirilmiştir. Kur'an-ı kerimdeki bu iki kıssa, bâtın ilmine sahip keramet ehlinin bulunduğunu açıkça bildirmektedir. İlm-i bâtın, ilm-i zahirden ayrılmaz. Her ikisine kavuşanlara, Ulema-i rasihin denir.

Hazret-i Ebu Hüreyre, (Resulullahtan iki ilim aldım. Birini size bildirdim. İkincisini bildirmedim, çünkü anlayamazsınız) dedi. Birincisi, İlm-izahir,ikincisi İlm-i bâtın’dır. Bunu ancak, evliya ve sıddıklar bilir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası