güneş bayrağımız gökyüzü çadırımız / Page 6 - Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi 11 | 1.Ünite

Güneş Bayrağımız Gökyüzü Çadırımız

güneş bayrağımız gökyüzü çadırımız

G&#;neş bayrağımız g&#;k &#;adırımız olsun

Kurt başlı tuğları elimize alalım,
Türkmen ülkesine birer ışık olalım.
Yiğitler ile kafir içine dalalım,
Güneş bayrağımız gök çadırımız olsun.

Ozanlar çağırıp söylerken türküleri,
Gençlerin yüreğinde çarpar ülküleri.
Haydi Alperenler yürüyelim ileri
Güneş bayrağımız gök çadırımız olsun.

Altayları aşarak üstünden geçelim,
Rüzgar gibi kanatlanıp gökte uçalım.
Asya bozkırından gelip sefer açalım,
Güneş bayrağımız gök çadırımız olsun.

Kafirleri tutup bir kenara atalım,
Esiri bırakıp bir kenara itelim.
Gelin yiğitler düşmanla savaş tutalım,
Güneş bayrağımız gök çadırımız olsun.

Yusuf’la konuşup ölenlere yanalım,
Dede Korkutla onlara destan sunalım.
Geçmişi yad edip rahmet ile analım,
Güneş bayrağımız gök çadırımız olsun.

Yusuf Tuna
Kayıt Tarihi :

© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

×

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI

T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından işletilen funduszeue.info web sitesini ziyaret edenlerin kişisel verilerini sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.

Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde, çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.

Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.

funduszeue.infoşisel Verilerin İşlenme Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:

  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen ticari faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli çalışmaların yapılması ve buna bağlı iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerden ilgili kişileri faydalandırmak için gerekli çalışmaların yapılması ve ilgili iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin ilgili kişilerin beğeni, kullanım alışkanlıkları ve ihtiyaçlarına göre özelleştirilerek ilgili kişilere önerilmesi ve tanıtılması.

 

funduszeue.infoşisel Verilerin Aktarıldığı Taraflar ve Aktarım Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.

funduszeue.infoşisel Verilerin Toplanma Yöntemi

Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.

4.Çerezleri Kullanım Amacı

Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;

İşlevsel:Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.

Teknik olarak web sitemizde kullanılan çerez türleri aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Oturum Çerezleri

(Session Cookies)

Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. (funduszeue.info_SessionId)

 

Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:

  • • İnternet sitesinin işlevselliğini ve performansını arttırmak yoluyla sizlere sunulan hizmetleri geliştirmek,

5.Çerez Tercihlerini Kontrol Etme

Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için funduszeue.info adresini ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.  

funduszeue.info Sahiplerinin Hakları

Kanunun “ilgili kişinin haklarını düzenleyen” maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Başvuru Formunu’nu Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.

 

GÜNEŞ TUĞUMUZ, GÖK OTAĞIMIZ

GÜNEŞ TUĞUMUZ, GÖK OTAĞIMIZ

"Millete efendilik yoktur, O'na hizmet  vardır. Bu Millete hizmet eden  O'nun efendisi olur."Mustafa Kemal ATATÜRK

Türklerde Devlet kavramı: Devlet, Bir hükümet idaresinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk. Devlet kurmak millet olmanın tabii bir gereği değildir. Hiç devlet kurmamış milletler tarihte mevcuttur. Ama Türk milletinin "devlet kurma" tecrübesi çok eskilerden başlayıp aralıksız devam etmiştir. Bu devlet hayatı Türk milletinin şuurunda kök salmıştır. Türk milleti, bekasını devletiyle bir gördüğü için tarih boyunca Türk devletlerinde biri yıkılırken diğeri onun boşluğunu doldurmuştur. Farklı mekanlarda kurulmuş olmalarına rağmen Türk devletlerinde aynı özellikler, aynı telakkiler görülmesi Türklerde mevcut devlet felsefesine delildir. Bu felsefi temelde; devletin nazariyelerle değil toplumun eğilimlerine ve günün şartlarına göre kurulabileceği esas alınmıştır.

Göçebelik döneminde her an baskına maruz kalma ihtimali her ferdin devlet hayatında görev almasını icap ettiriyordu. Her bireyin ne yapacağını bilmesi onlarda "düzen" fikrini yerleştiriyordu. Ayrıca büyük kitlelerin göç hareketlerini organize etmek sıkı bir "disiplin"le mümkündü. Bu düzen ve disiplin unsuru Türklerin devlet kurmalarında önemli fayda sağlamıştır.

Devleti etkileyen önemli faktörlerden biride o milletin "dini"dir. Eski yunanda tanrılar belli bir siteye aitti, ve yabancıların o siteye girmesine müsaade edilmezdi. Bu kapalı din, "kapalı bir devletin" yani "site devletinin" doğuşuna sebep oldu. Türk milletinin bir dünya devleti kurmayı amaç edinmesinin itici gücünü Türklerin dininde aramak gerekir.

Milletler felsefelerini hayattan alırlar. Dinleri, soyları, sosyal içgüdüleri tarihi gelişmeleri kültür düzeyleri ekonomik durumları felsefelerini etkiler. Felsefeleri de efsanelerinde, masallarında, destan, atasözü ve deyimlerde gizlidir. Milletler devletlerine de kendi felsefelerine göre anlam verirler.

Orhun Abidelerinde "il" kelimesi devlet anlamında kullanılmaktadır. Kaşgarlı Mahmud'un lugatın da da "il"in "sulh, barış" manasında kullanıldığı görülür. "il" kelimesinin bu iki değişik anlamı Eski Türklerde "barış" ile "devletin" birbirine nasıl bağlı olduklarını gösterir. "il" eski Hunlar dan beri toprağı ile halkını töreye uygun şekilde koruyan içerde barışı sağlayan bir kuruluştur. Devlet idaresi genel olarak "tutmak" fiili ile ifade edilirdi. Devletin yıkılışı "il kaybolmuş, kaçışmış" gibi kelimelerle ile ifade edilirdi. Devlet kurmak "kazganmak" şeklinde ifade edilirdi.

Eski Türklerdeki "il" kelimesinin yerini bugünkü Türkçe'de İslamiyet ile dilimize giren "devlet" almıştır. Batı dillerinde devleti ifade eden kelimeler Latince "durmak" "yerleşmek" "ikamet etmek" manalarındaki "state" fiilinden yapılan "status" dan gelen "etat" "state", "stat" gibi kelimelerdir. Devlet, D.V.L kökünden alınmış bir isimdir. D.V.L nin anlamı ise "hareket ettirmek, döndürmek dolaştırmak, işleri çekip çevirmek" tir Yani Latinler devlete "statik" müslümanlar ise "dinamik" bir değer atfetmişlerdir. Latinler yerleşik olmayan topluluklara devlet denmeyeceğini ifade etmektedirler.

Türk Devletinin Doğuşu
Yüzyıllar boyu yaşanan müşterek olaylar toplumları millet olma yoluna doğru iter. Tarihi yapanlarda yine büyük milletlerdir. Toplumlar yaşadıkları coğrafyanın etkisi altındadırlar. İlk Türkler Orta Asya bozkırlarında tarih sahnesinde göründüler. İktisadi uğraşları hayvancılık olan bu ilk Türkler için Orta Asya otlak ve su bakımından pek cömert değildi. Konar-göçer topluluklar halinde idiler. Düşmanla ne zaman karşılaşılacağı bilinmediğinden her an savaşa hazır olmak zorundaydılar. Böyle bir tehlike altında yaşayan insanların teşkilatlanmaya önem vermeleri tabii idi.

Devlet ailelerin bir genişlemesidir. Hayatın haşinliğine karşı mücadele gücünden yoksun çocukları korumayı gaye edinen ailenin en önemli özelliği Türk devletinin de bir özelliği haline gelmiştir. Türk devleti "babalık" görevini yüklenmiştir. Türk hakan çadırlarının kubbeli olması göğün yerdeki sembolü kabul edilmiştir. Eski Türklerde gök kubbesi devletin, çadır ise ailelerin örtüsü olarak düşünülmüştür. Birinin altında devlet diğerinin altında aile kurulmuştur.

İlk Türk toplumunun meydana gelmesinde aile bağlılığının yanı sıra zorla karşılaşmak, tehlikelere karşı bir araya gelmek, geçimi daha kolay sağlamak gibi faktörler de rol oynamıştır. Bu değişik faktörlerle oluşan topluma "boy" (bod) deniliyordu. Boy beyleri cesareti, doğruluğu, malı kudreti ile tanınan kişiler arasından seçilirlerdi. Her boyun arazisi ve silah gücü vardı. Mülkü ve hayvan sürüleri diğer boylardan ayırt edilmektedir.

Bir boy herhangi bir yolla büyük bir nüfuz kazanmışsa onun beyi, boylar birliği olan "budun" un başbuğu olurdu. İlk siyasi birlik olan boyun bünyesi sağlamlaşıp toprağı genişledikçe boy beyinin çok güçlenmesinden dolayı beyin ailesi "sülale" özelliği kazanırdı. Güçlü bir boyun diğerlerini hakimiyetine alması hayatın kanunu idi. Böyle durumda toprak genişler nüfus artardı. Ama bunlar bir devletin teşekkülü için yeterli değildir. "Velayet-i amme" denen yasama ve yürütme nosyonunun doğması ve bununda budun'a intikali gerekir.
Beylerin yetkileri il beyine karşı sınırlanırdı. Çeşitli yetkilerle karizmatik bir havaya bürünen hanedan devletin mihrakı durumuna gelmiş ve uzun ömürlü hanedanlar kurulmaya başlamıştır.

Ziya Gökalp eski Türk toplumunun geçtiği merhaleleri altılı bir ayrıma tâbi tutmuştur; Aile, soy, sop, boy, uz, il(devlet). İlk 3 zümre ailevi karakterdedirler. Kan bağı bunlarda kurucu unsur sayılır. Siyasi karakterleri ikinci plandadır. Son 3 zümrede ise zayıflayan kan bağı yerini belli ölçüde ülke birliğine bırakmıştır. İçlerinde idare edenler – edilenler farklılaşması vücut bulmuş kısaca aile olmaktan çıkmışlardır.Türk milleti devletini "töre"sine göre kuruyordu. Töre geçmişten geliyor geleceğe yön veriyordu. "Devleti ellerine alıp töreyi tesis ettiler" gibi abidelerdeki ifade törenin önemini gösterir. Toprağın üstün tutulduğu yerleşik ile birinci planda devlete yer veren bozkır kültürü arasında fark vardır. Hint-Avrupalı toplulukla "baba" sıfatını "vatanlarına" verdikleri halde Türkler bu sıfatı "devletlerine" vermişlerdir.

Hint- Avrupalılar daha kolay olan yerleşik hayatı tercih ettikleri için işgale katlanıyorlardı. Türkler ise varlıklarını bağımsızlıkları ile bir görüyorlardı. Türk devleti Çin'in kıyısında tarih sahnesine çıkmıştı. Bu kalabalık devlete karşı Göçebelikle varlığını koruyabilirdi. Ancak bu göçü devlet düzen ve disiplininde gerçekleştirebilirdi. Bundan dolayı Türklerde "devlet" topraktan daha önemli hale gelmiş ve "devlet baba" olmuştur. Toprak ise devlet babanın koruyuculuğunda "ana vatan" olarak ifade edilmiştir.

Türk Devletinin Unsurları
Kamu hukukçuları Türk devletini oluşturan unsurları ikiye ayırırlar. Hazırlayıcı ve meydana getirici unsurlar. "Ülke" ve "Nüfus" hazırlayıcı. "Hakimiyet" meydana getirici unsurlardır.

1) Ülke: Eski Türkler "ülüş" dedikleri ülkeye hiçbir zaman kuru toprak parçası olarak bakmazlardı. Ülke kutsal törenin tatbik edildiği yer olduğu için kutsaldı. Ülkesiz bir topluluğun devlet kurması düşünülemezdi. Milletlerin ülke anlayışları farklıdır. Mesela : Eski Yunanlılar için en ideal site halkının ekip biçtiği yerlere kadar uzanan ülke idi. Aynı dönemde Türkler ise "gökyüzü çadırımız" diyerek ülkelerinin çok geniş olmasını arzuluyorlardı. Ülkenin devletin esası olduğu görüşü Türklerde eskiden beri yerleşmiştir. Hun hükümdarı Mao Dun (Mete) komşuları Tunguzların at ve kadın isteklerine itiraz etmemişti. Fakat çorak işe yaramaz bir toprak parçasını istemelerine çok kızmış devletin malı olan toprağın başkalarına verilemeyeceğini söyleyerek Tunguzlara savaş ilan etmiştir. Türk milleti vatanına sahipken hem korumayı hem de "gökyüzü çadırımız" diyerek sınırlarını genişletmeyi amaç edinmiştir. İslamiyet vatan sevgisine derin boyutlar getirmiş onu korumayı İslami görevler arasında mütalaa etmiştir.

2) Nüfus: Gelişi güzel bir araya gelmiş insanlar devletin nüfus unsurunu meydana getirmez. İnsan unsuru çeşitli sebeplerin etkisiyle bir araya gelmiş birbirine bağlı, devlet kuracak ve yaşatacak olgunluğa erişmiş olmalıdır. Türk devletlerinin temel gayelerinden biri de dağınık Türk boylarını bir araya getirmektir. Halk kelimesinin karşılığı eski Türklerde "kün" idi.Oğuz destanında "Halkımız çok olsun" cümlesinden nüfusun önemini Türklerin çok eski çağlarda kavradığını anlarız. Şehirleri zapt eden halkı öldüren Cengiz Han'a Doğu Türkistan'ın Hami şehrinden gelen Tapan adında bir Türk şöyle demişti; "Siz insanları öldürüp toprağı boş bırakıyorsunuz. Halbuki devlet insanla topraktan meydana gelir." Bu örnek nüfus'un önemini sadece devletin değil halkında idrak ettiğini göfunduszeue.infoyet de nüfus'un çokluğuna ve kalitesine önem vermiştir. Nüfus'un öneminin idrakinde olan Türkiye Cumhuriyetinin ilk yöneticileri tedbirlerle devletin nüfus'unun arttırılmasına çalışmışlardır. T.C' de nitelikli nüfus yapısı oluşturulduğunda dünyada söz sahibi olabilir.

3) Hakimiyet: Bir istila halinde toprağa yerleşik köylü yaşamak için baş eğmek zorunda kaldığı halde Bozkırlı Türk hür iklimlere göç ederdi. Hayat şekilleri bağımsızlığı Türk milletinin karakteri haline getirdi. Abidelerde bağımsızlıktan mahrum bir millet ölmüş kabul edilmektedir. Hakimiyeti iyi kullanamayan kağanlara halk itaat etmezdi.

Kağan  hakimiyet unsuru değil; hakimiyeti kullanan yüksek bir yetkili idi. Bir millet azınlık olarak bir devlette yaşayabilir ama ideali kendi devletini kurmaktır. Türkler İslâmiyet'i kabul edince devletlerini ona göre düzenleyip geleneklerinde İslam ile çatışmayanları devam ettirdiler. Hakimiyet anlayışları da İslâm-i mahiyet aldı. Hakimiyetin kaynağı üç çeşittir.Oğuz destanına göre Oğuz Han karizmatik bir şahıs idi. Hakimiyeti ilahi menşeden almıştı. Yönetme hakkı hükümdara Tanrı tarafından ilahi bir lütuf olarak verilmişti. "Kut" diye nitelendirilen bu anlayış Türk devletlerinde yönetici aileye bağlılığı kuvvetlendirmiştir.

Kut; Devlet, baht, iyilik, talih anlamındadır. Tanrının bu yetkiyi vermesini ülüg (kısmet) olarak tanımlarlardı. Türk hakanları adeta göğün yerdeki temsilcisi gibidir. Atilla 'deki "Katalanum savaşından" bir gün önce şaman' a ; "söyle bakalım yarınki savaşın galibi yada mağlubu kimdir?" dedi. Şaman ; "sen Tanrının kılıcısın" cevabını verdi.

Gök Tanrı inancı bütün Türk milletinde hakimdi. Tanrı vergisi Kut'a sahip olan tahta çıkar görevini yapabildiği sürece orada kalırdı. Başarılı olamazsa Tanrının Kut'u geri aldığına inanılır ve tahttan düşerdi. Türklerin ilahi kaynaklı hakimiyet telakkisi başka milletlerinkinden farklıdır. Hunlar dan beri hakimiyetin ilahi kaynaklı olduğu kabul edilmekle birlikte hakanlara herhangi bir ulühiyet atfedilmemişti. Tanrı tarafından Kut verilmiş bir insan kabul edilmektedir. Başka kültürlerde kralın şahsıda ilahi menşeli kabul edildiğinden "kral hata yapmaz" fikrini de beraberinde getiriyordu. Türk anlayışında ilahi olan görevlendirmedir. Hakan iyi veya kötü, bilgili veya bilgisiz olabilir.

Türk hakimiyet telakkisine göre kut babadan oğla geçerdi. Kut irsen geçse de buna sahip olabilmek için gerekli başka özellikler vardı. Hazarlarda umumi felaketler hakandan kut'un gittiğine delalet eder ve idam edilirdi. Eski Türklerde hakan devleti töreye göre yönetirdi. Yani yönetim hakimiyete kanuni bir mahiyet verirdi. Türkler İslam'ın kabulünden sonra İslamiyet ile çatışmayan geleneklerini devam ettirdiler. Kut'a İslami bir anlam verdiler. Onu Allah'ın takdiri veya nasibi olarak yorumlamışlardır. İslam inancında Allah kadir-i mutlak dır. İnsan nasibinde varsa devlet başkanı olabilir.

Eski Türk devlet geleneğinde hükümdarlık Oğuz Han soyuna aitti. "Kut" bu soyda tecelli ederdi. Mesela Timur Oğuz Han soyundan gelmediği için Han veya Sultan ünvanını alamamıştır. Emir olarak kalmıştır. Osman Gazi hakimiyetin bir nasip olduğunu ; "Ona sultanlık veren Allah bana da hanlık verdi" sözleriyle ifade ederdi. Osmanlıda hakimiyet İslami kaynak dan veya Türk menşeinden gelirdi. Osman Gazinin Edebalı' nın evinde uykuya varmadan evvel Kur' an'a gösterdiği hürmet İslam-i motifi, rüyasında göbeğinden ağaç çıkması Orta Asya, eski Türk motifinin bir tekrarı olarak tasvir edilebilir.Türkiye Cumhuriyeti, hakimiyetin kaynağı anayasada "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" şeklinde ifade edilmiştir.

Devlet Başkanlığı ve Hakimiyetin Kullanılması
En başarılı devlet adamları sorumluluğunu üzerine aldığı milletin kültürünü en çok temsil edebilme kabiliyetine sahip şahsiyetler olmuştur. İyi bir hükümdar himayeyi, çaresize el uzatmayı ve bunlarda karşılık beklememeyi içeren "beylik gururuna" sahip olmalıdıfunduszeue.info Türklerde hakanlar hakimiyeti töreye göre kullanırlardı. İslam'ın kabulü ile İslam hukuku ve töre dikkate alındı.


İstişare hem eski Türklerde hem de Türk İslam devletlerinde önemliydi. "Kurultay" , "Kageş" bu amaçla oluşturulmuştur. İbni Batuta Türklerin yılda bir kere toplanarak Hakanın töreye uygun hareket edip etmediklerini kontrol ettiklerini söyler. İslam da zalim hükümdara isyan etmeyi İslam-amme hukukunun parçası haline getirmiştir.

T.B.M.M' nin ve anayasalarında iktidarın tasarruflarının anayasaya uygunluğunu kontrol için Anayasa mahkemeleri kurulmuştur.

İlk Türklerde göç halinde yaşayabilmek bozkırda dağılıp yok olmamak için teşkilat çok önemliydi. Devlet teşkilatı din, töre, coğrafi yapı, hayat tarzı vs. ile yakından ilgilidir. Kur'an da devlet şekline ve müesseselerine dair bir ayet bulunmaması anlamlıdır. Bunun sebebini İslamiyet'in bütün insanlığa ve zamanlara hitap etmesinde aramak gerekir. İslam-i esaslara sahip devlet despotizme kapalı hürriyetlere açık bulunmak zorundadır.

Hakansız devlet düşünülemezdi. Şaman dualarında yurdun Hakansız kalması kıyamet alameti sayılırdı. Türk kağanları kudretlerini "Gök"ten alırlardı. Gökte bir güneş olduğu gibi yerde de bir kağan bulunmalıydı. Türk hükümdarları; Han, Hakan, Kağan, Tanhu, Gazi, Hüdavendigar, Padişah, Sultan gibi ünvanları değişik dönemlerde kullandılar. Uygurlarda bir prensesin hükümdarlık tahtına oturduğu bilinir. Tahta oturmasa bile Hakan hatunları devlet siyasetine yön veren önemli unsurlardandı. Tahta geçen şehzadenin annesi Türk olmak zorundaydı. (Bu gelenek siyasi nedenlerden dolayı Osmanlı'da değişmiştir.) Hakanın  kurultayda seçilmesi köklü bir devlet geleneği idi.

Tahta çıkma merasiminde otağ kainatın Hakan güneşin sembolü idi. Eski Türk devletlerinde veraset yasasının kesin olmaması yüzünden hükümdarın ölümünden sonra çoğunlukla taht kavgaları olurdu. Hakimiyet hanedanın ortak malı idi. Hanedan ve üyeleri de kutsal kabul edilirdi. Hanedan üyelerinin idamında kanları akıtılmaz, yay kirişi ile boğulurdu. Bu Osmanlıda da devam etti. Cumhuriyet döneminde devlet başkanlığına geliş yolları anayasalarda gösterilmiştir. Hakimiyet sembolleri; otağ, taht, tuğ; davul, sorgua, alem, unvan ve lakaplar, bayrak, taç, saray idi. İslamiyet ile hutbe, sikke, çet, vs. de bunlara eklendi.


Devleti kurma ve düzene koyma. Açı doyurmak, çıplağı giydirmek, milleti çoğaltmak asayişi sağlamak hükümdarın görevlerinden bazılarıdır. Yeni alınan yerlere "kandurma" yani "yerleştirme" ve "iskân" politikası da Türk Kaanlarının önemli vazifelerindendi. Türk kağanları iskâncı idiler.

TÜRK DEVLETİNİN AMACI
a) Yurt Edinme : Türk devletlerinin bir amacı ele geçirdikleri yerlere düzen getirmek oraları vatan etmektir. Bir yeri ele geçirmek değil elde tutmak önemliydi. Bu ise belli bir nüfusun o yere yerleştirilmesi ile "iskân siyasetiyle" olurdu. Sınırlar genişledikçe hakimiyetin her yere ulaşması için çeşitli Türk boylarına "yurtluk" verilirdi. Buna Türk devlet geleneğinde "orun" denirdi. Bu Oğuz Han töresi olup İslamiyet ile de devam etmiştir.

b) Barış : "İl" kelimesinin bir anlamı da "barış" idi. Barış olan ortamda halkın huzuru büyük ölçüde sağlanmıştır. Türk devletleri de iç ve dış huzurun sağlanmasına çok önem verirlerdi. Göktürkler bunu: "Gökte ve yerde nasıl düzen varsa devlette de aynı şekilde olmalı" diye ifade ederlerdi. "Tüz" kelimesi içerdeki asayişi ifade ederdi. Hükümdar devletin asayişini sağlayamazsa Kut'un Tanrı tarafından geri alındığına inanılırdı. Türk tarihinin kaynaklarında kılıçtan geçirilen düşman sayısı ile övünüldüğü görülmemiştir. İslam'ın temel ilkelerinden biride "barış"tır. Müslüman olan Türkler tabii olarak İslamiyet'in barışçı ilkesini de benimsediler. Savaşta önce barış teklifinde bulunmaya özen gösterdiler. Osmanlı her an kendine karşı organize haçlı ruhuyla karşılaşmasına rağmen hristiyanlara kin beslemedi. Sessiz sakin şehirleri nice bilginlerin durağı oldu. Türkler hiçbir zaman yaptıkları antlaşmaya sadakatsizlik göstermediler. Barış yaptıkları devletin zayıf anını kollamadılar.

c) Cihan Hakimiyeti: Bir devletin insan unsuru o devletin amacını şekillendirir. "At" sayesinde elde edilen sürat, daha ilk çağlarda "Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar" ülkelere hakim olmak duygusunu onlarda uyandırmıştı. Türklerde kağan yeryüzünün hükümdarı olarak düşünülürdü. Türk kağanları "Tanrının varlığı" ile dünyanın bütün ülkelerini idare ederlerdi. Böyle bir devlet ve hükümdarı anlayışı hukuk tarihinde de önemli yer tutmuştur. Bu çeşit devlet anlayışlarına uluslararasında "universal" devlet şekli denir. Bizim kitaplarımızda böyle devletler için "Cihanşümül devlet" deyimini kullanırlar. Türk psikolojisinde derin yer tutan bu telakkiyi ilk Cihangir ataları Oğuz Kağan'ın destanında bulabiliriz. "Güneş bayrağımız, gökyüzü çadırımız" parolasıyla daha çok denizlere daha çok ırmaklara diyerek yeryüzünün fethine hazırlanıyordu. Göktürkler bu anlayışın gelecek nesillere intikali için Orhun abidelerinde belirtmişlerdir. Bu inanç Uygurlardan Moğollara geçti. Cengiz Han'ın torunlarının tahtında dünyanın 4 bucağı ile 4 bucağın hakanlarını temsil eden 4 minder bulunurdu.

İslam'ın cihat anlayışı Türklerin cihan hakimiyeti felsefesine uygun düşüyordu. Halifenin Tuğrul Bey'e "Doğunun ve batının hükümdarı" unvanını vermesi aynı gerçeği ifade eder. Osmanlıda Türk devlet geleneğinin mirasçısıydılar. Osman gazinin göbeğinde çıkan ağacın dallarının dünyayı kapladığı ünlü rüya devletin kuruluş amaçlarından birinin cihan hakimiyeti olduğunu gösterir. Yavuz Sultan Selim'in Piri Reis'in yaptığı haritaya bakıp "dünya ne kadar küçük bir hükümdara bile yetmez" sözü aynı ülkünün ifadesidir. Osmanlı döneminde Cihan hakimiyeti Politikası "Kızıl Elma" diye ifade edilmişti. Bu ideal Osmanlı cihadında devamlı itici güç olmuştur. Roma fethedilseydi Kızıl Elma bir başka yeri sembolleştirecekti.

d) Hizmet : Halka hizmet Türk devletlerinin en önemli amacıydı. Halkın ihtiyaçlarını görmek ve ülkede yoksul bırakmama görevini üstüne alan devlet için daha ilk çağlarda "devlet baba" deyimi doğmuştu. Yusuf Has Hacip hükümdara, "Memlekette bir kimse bir gece aç kalırsa onu Tanrı sana soracaktır, gözünü aç" diyerek halka hizmetin önemini ifade etmiştir. Yavuz Sultan Selim Halifeliği devralınca onun emriyle halifelik sıfatı "Hakimü-l Haremeyn" den "Hadimü-l Haremeyn'e" yani "Mekke ve Medine nin hakiminden "Mekke ve Medine nin hizmetkarına çevrildi. Osmanlı dil de ayrımı yapmadan tebasının hizmetinde bulunmuştur. Yüzyıllarca topkapı sarayı batı derebeylerinin malikaneleri seviyesinde bile değilken onlar milyonlarca km2'ye hizmet götürdüler…

imagejpg


KAYNAKLAR:

Ferit Develioğlu ; Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugatı S
Muharrem Ergin ; Orhun Abideleri
Mehmed Niyazi ; Türk Devlet Felsefesi
Muhammed Şahin ; Türk Tarihi ve Kültürü
Ögel ; Türk Kültürünün Gelişme Çağları
Necati Kotan; Tarih Fıkraları S
Ahmet Uğur, Osmanlı Siyaset nameleri
İbrahim Kafesoğlu ; "Milli Kültür ve Siyaset", Türk Kültürü
Erol Güngör ; Tarihte Türkler

funduszeue.info

T&#;rk devletlerinde cihan h&#;kimiyeti mefk&#;resi

Türk devletlerinin tarih boyunca belli başlı amaçlarını, yurt edinme, cihan hâkimiyeti, barış ve hizmet şeklinde özetlemek mümkündür. Bu amaçların içinde en bariz olanı cihan hâkimiyeti mefkûresi idi.  Bilindiği gibi Türkler, dünya devleti fikrine veya cihan hâkimiyeti düşüncesine daha mitolojik çağda ulaşmışlardır dersek pek hata yapmış sayılmayız. Onların devlet anlayışları adeta bu maya ile oluşmuş, evrensel devlet düşüncesi nesilden nesile, kurdukları devletten her yeni devlete intikal ede gelmiştir. Her ne kadar kurdukları devletler çeşitli sebeplerle yıkılmışsa da bu devletler âdeta birbirinin devamı gibi, aynı inanç, aynı mefkûre ve aynı amaç doğrultusunda sürmüştür. Nitekim bu inancın kökünü Oğuz Kağan Destanı’nda buluyoruz. Bu destana göre  toyda hükümdar ilan edildikten sonra: “Güneş bayrağımız, gökyüzü çadırımız.” parolası ile “daha çok denizlere, daha çok ırmaklara doğru…” diyerek yeryüzünü fethe hazırlanmıştır.

İstemi Han’ın yerine geçen Tardu Han’ın Ak Hunları hâkimiyetine aldığı büyük zafer üzerine, Bizans İmparatoru’na gönderdiği mektuba: “Dünyanın yedi iklim ve yedi ırkın (cihanın) büyük Kağanından Romalıların İmparatoru’na…” cümleleriyle başlar.  Göktürkler de bu düşüncelerini Orhun abidelerinde belirtmişler ve gelecek nesillerin de aynı şuuru taşımalarına çalışmışlardır: “Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldıkta ikisinin arasında insanoğlunun üzerinde atalarım Bumin Kağan ve İstemi kağan tahta oturmuştu.” Bu ifadelerden de Bumin Kağan ve İstemi Kağan’ın yerle gök arasında yaşayan bütün insanoğlunun hakanı olarak tahta oturduğu açıkça anlaşılıyor. Uygur Kağanı ’de Gazneli Sultan Mahmud’a gönderdiği mektupta: “Tanrı yeryüzü ülkelerinin hâkimiyetini bize verdi.” diyordu.

Türkler, Müslüman olduktan sonra da cihan hâkimiyeti fikrini canlı tuttular. Zaten İslamiyet’in cihat anlayışı Türklerin cihan hâkimiyeti felsefesine uygun düşüyor ve onların fetih ruhunu okşuyordu. Hatta bazı araştırmacılar Türklerin Müslüman oluşlarının asıl sebebini, İslam’ın cihat anlayışının Türklerin cihan hâkimiyeti mefkûresine uygun olmasında görmektedir. Nitekim Manihaizm, Budizm ve Zerdüştlük gibi dinler de müntesiplerinin ruhlarını pasifize ediyor, onları fetih ruhundan, cihan hâkimiyeti mefkûresinden uzak tutuyordu.

İslam devletlerinin en büyük amacı ‘ilâ-yı kelimetullah’ uğruna mücadele etmekti. Yani Allah’ın yüce adını yeryüzünün her noktasına ulaştırmak ve duyurmak ve o yolda yürümekti. İslamiyet’i bütün insanlığa tebliğ etmek ve onu her türlü tehlikeden korumak gibi bir emaneti ve amacı Türk-İslam devletlerinin ana siyasetini teşkil etmiştir. Bu ilahi emanet Gazneli ve Karamanlıların siyasetinde daha açıkça görülmektedir. “Tanrı devlet güneşini Türklerin burcunda doğdurtmuş, göklerdeki dairelere benzeyen devletleri onun saltanatı etrafında döndürtmüş, Türkleri yeryüzünün hâkimi yapmıştır.” (Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t-Türk, I, s.3). Bu dönem zaten Türk devletlerindeki cihan hâkimiyeti telakkisine tam bir İslami veçhe verilmiştir. Çünkü bu husus zaten Kaşgarlı’nın zikrettiği hadisten anlaşılmaktadır: “Benim Türk adında bir ordum var…”

Aynı gaye hiç şüphesiz Selçuklularda da var. Nitekim Abbasi Halifesi Kaimbiemrillah ’de Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e yedi siyah hil’at giydirdi. Bunun manası yedi iklimin kendisine tevcihi demekti. Zaten bunu halifenin ona verdiği ‘Meliku’l-Meşrik ve’l-Mağrib’ (Doğunun ve Batının Hükümdarı) unvanından anlıyoruz. (F. Sümer, Oğuzlar, s. 97).

Osmanlılar da Oğuzhan’dan beri gelen Türk devlet geleneğinin adeta mirasçısı idiler. Osmanlılar, her ne kadar “Biz Türküz” demiyorlarsa da “Biz Oğuzhan nesliyiz, Kayı Boyuyuz.” diyorlardı. Kayı boyunun damgalarını silahlar üzerinde kullanıyorlardı. II. Murat bastırdığı sikkelerde kayı boyunun işaretini kullanmıştır. Fatih ve Kanuni’nin döktürdüğü toplarda bu işaretlere rastlıyoruz. Fatih torununa boşuna ‘Korkut’ adını koymadı. Meşhur ‘Dede Korkut’un adıdır. Yavuz Sultan Selim’in de küçük oğluna ‘Oğuzhan’ adını vermesi boşuna değildi.

Osmanlı’nın kurulurken bile Türk cihan hâkimiyeti mefkûresini amaç edinmesi son derece normaldi. Nitekim devletin kurucusu Osman Gazi’nin göbeğinden çıkan ağacın dallarının cihanı kaplaması rüyası bu mefkûrenin açık bir delilidir. Ayrıca Yavuz Sultan Selim’in Pîrî Reîs’in haritasına bakarak: “Dünya ne kadar küçük, bir hükümdara bile yetmez.” sözü cihana hâkim olma ülküsünün veciz bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Hele Kanuni’nin Ocak ’da Fransa Kralı François’a yazdığı mektuptaki ifadeler, cihana hakim olma bilincinde olan  bir hükümdarın söyleyebileceği sözlerdir: “Ben ki, Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun …Acem’in ve Şam’ın ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân’ın torunu, Sultan Selim Hân’ın oğlu, Sultan Süleyman Hân’ım. Sen ki, Françe vilayetinin kralı Françesko (François, Fransuva)’sun. Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip…”

François, hürriyetine kavuştuktan sonra, kıymetli hediyelerle doldurduğu bir gemiyi elçileriyle birlikte bir teşekkür mektubu yollar ve elçilerine Sultan’a davet ettiğimi şifaen söyleyin tembihinde bulunur. Bu heyetin içinde yer alan elçilerden biri hatıralarında özetle şunları anlattığını bir hocamızdan dinlemiştim: Karaköy limanına geldik. Limanda bizi bekleyen sarıklı bir grup zevat vardı. Biz Osmanlı hariciyesinden gelenler sandık. Meğer misafirhanenin görevlileriymiş. Bizi misafirhaneye götürdüler, terziler geldi ölçülerimizi aldılar. Meğer Osmanlı ülkesinde Frenkler(yabancılar) kendi kıyafetleriyle dolaşamazmış. Onlar için Osmanlıda özel kıyafetleri varmış. Bizi hamama götürüp yıkadılar, geldik yeni hazırlanan Frenk elbiselerini giydik. Hükümdara çıkıp el etek öpmek istediğimizi söyledik. Bizi Kız kulesine götürdüler, Biz Sultan Süleyman’ın çok meşgul olduğunu onun için bizi gezdirdiklerini sanıyorduk. Her ne zaman tercüman aracıyla, Padişahın huzuruna çıkmak istediğimizi söylesek bizi ertesi günü Haliç’e götürüp gezdiriyorlar. Böylece günler geçiyor biz bir türlü görüşemiyorduk. Sonunda biri gelip bize sordu: “Hünkâr’ı ne diye göreceksiniz?” Biz de “bir mektup var onu vereceğiz” dedik. “Bizim padişahımız mektup okumaz. Onun mektupçubaşısı vardır o okur ve gerekli olursa konuyu bir cümleyi geçmeyecek şekilde huzura çıkar ve arz eder.” dedi ve mektubu elimizden aldı. Biz yine ertesi gün gelen bir başka tercümana: “Kralımız François’ın acil bir mesajı var, şifahen Hünkâra arz etmemiz lazım.” dedik. O tercüman gitti. Bir diğeri geldi. “Padişah Efendimiz sizi huzuruna almaz. Mesajınızı ben gerekli görürsem iletirim.” dedi. Biz mecburen “Kralımız François, Padişahımız Sultan Süleyman’ı Fransa’ya davet ediyorlar. Şerefine kırk gün kırk gece düğün bayram yapacak” deyince; o görevli tercüman bize dedi ki. “Osmanlı sultanlarının teamülüdür: Sultanın ayak bastığı yer mülküdür. Gidin Kralınıza söyleyin, kabul ederse Hünkârımız yarından tezi yok yola çıkar.” dedi. Demek ki, Osmanlı Sultanlarının Abdülaziz’e kadar niçin dış ülkelere seyahat etmedikleri anlaşılıyor. Her halde işi olan ayağıma gelir düşüncesinden olsa gerektir. Dış ülkelere elçiliklerin açılması çok sonraları olmuştur. Nitekim yabancı ülkelerin elçilikleri çok önceden İstanbul’da açılmasına rağmen, Osmanlı ilk elçiliği III. Ahmet döneminde Lale Devri’nde Paris’te açmıştır. İlk elçi 28 Mehmet Çelebi’dir. İlk kalıcı elçilik ise asrın sonunda ()’te Londra’da açılmıştır. Bütün bunlar cihan hâkimiyeti düşüncesinin birer tezahürleridir. Osmanlı sultanları kendilerinden üstün sadece Allah’ı görüyorlardı. Zamanla bu düşünce eriyip kayboldu gitti.

Osmanlı sultanları özellikle güçlü dönemlerde kendileri için ‘Zıllullah’ (Allah’ın gölgesi) tabirini kullanırlardı. Her ne kadar bu tabir İslam açısından son derece sakıncalı olsa da, kullanılmıştır. Kanuni’nin oğlu II. Selim’in kullanışından bir örnek verelim. Aynı zamanda şair olan ve Selimî mahlası kullanan Sarı Selim, kendi cülûsuna tarih düşürürken söylediği manzume şudur:

Serîr-i saltanât oldu müyesser

Bihamdillah cihân mülküne şâhız

İrişdi feyz-i Hakk çün kim Selîmî

Didim târîhine: “Zıll-i İlâhız”

(Saltanat tahtı hamdolsun bize nasip oldu. Cenab-ı Hakk’ın feyzi erişti. Çünkü Selimi de  “Biz Allah’ın gölgesiyiz.” diye tarihini dedi).Tarih H. /

Kısaca söylemek gerekirse Osmanlılarda Türk İslam devletinin temel politikası olan cihangirlik ideali ‘Kızılelma’ terimiyle ifade edilmiştir. Aşağıdaki iki beyit ‘Avnî’ mahlası kullanan Fatih Sultan Mehmet’e ait olduğu söylense de aslında III. Mehmed’e ait olan bir gazelden alınmadır. Bu beyitlerde Kızılelma’nın, yukarıda belirttiğimiz ‘ilâ-yı kelimetullah’ uğruna yapılan bir cihangirlik ideali olduğu anlaşılmıştır:

İmtisâl-i “câhidû-fillah” olupdur niyyetüm

Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidür gayretüm

Fazl-ı Hakk u himmet u cünd-i ricâlullah ile

Ehl-i küfr-i ser-te-ser kahr eylemekdür niyyetüm”

(A. Çelebioğlu, Eski Türk Ed. Araşt. S. )

(Anlamı: Allah yoluna savaşmaktır niyetim. İslam dininin yalnızca yücelmesidir gayretim. Allah’ın ve O’nun yolunda olanlardan oluşan ordunun yardımıyla küfür ehlini baştanbaşa kahreylemektir niyetim)

 Kızılelma ideali bazen cihan sultanının kafasının içindedir. Bir türlü açıklamaz. Sonra ne olduğu anlaşılır, örnek olarak: Yavuz, Çaldıran seferine çıkarken en yakın komutanlarından bile gizlemiş. Ordu’nun rotasını zikzaklar yaparak götürüyormuş. Bazen kuzeye, bazen geriye dönüyorlar vs. komutanlardan biri “Hünkârım nereye emir buyurursunuz. Kızılelma neresi?” diye sormuş. Yavuz, hiç cevap vermezmiş. Birkaç kez daha sorunca ona: “Paşa, sır saklamayı bilür müsün?” demiş. Her halde nereye gidileceğini söyleyecek zannıyla “Evet hünkârım, çok iyi sır saklarım.” deyince Yavuz: “Ben de” demiş.

Gelecek yazımızda Türk devletinin hizmet anlayışı üzerinde durmak istiyorum.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası