celali isyanları alevilik / Celali İsyanları nedir Tarihsel süreci ve gelişimi - Tarih Haberleri

Celali Isyanları Alevilik

celali isyanları alevilik

Celali İsyanları nedir Tarihsel s&#;reci ve gelişimi

"Celâl'e mensup" anlamına gelen Celâlî tabiri, XVI. yüzyıl başlarında isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl'le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîler'in de tahrikiyle devlete baş kaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele halini alarak değişik bir mahiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları "hurûc ale's-sultân" olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır.

II. Bayezid zamanında () Şah İsmâil'in propagandası en çok Hamîd ve Teke illerinde kendini gösterdi. Şahkulu (Şeytankulu) Baba Tekeli liderliğinde devlete baş kaldıranlar "devlet ve saltanat bizimdir" iddiasındaydılar. Yine I. Selim tahta çıktığı sıralarda Nur Ali adlı bir âsi Tokat ve Amasya taraflarına hâkim olmuştu. Çaldıran Zaferi () Şah İsmâil'in tesirini azaltmakla birlikte tamamen ortadan kaldıramadı. 'da Bozoklu Şeyh Celâl adında bir kişi mehdîlik iddiasıyla Tokat civarında isyan edince bundan sonraki isyanlar, hangi gaye ile ve ne türden olursa olsun, halk arasında onun adına nisbetle Celâlî sıfatıyla anılmaya başlandı. Artık halk kendisine zarar veren her âsiyi Celâlî olarak görüyor, kaynaklarda da âsi liderinin ismi Celâlî tabiriyle birlikte geçiyordu. Bozoklu Şeyh Celâl'in çıkardığı isyanın şiddetle bastırılmasından sonra Kanûnî Sultan Süleyman'ın saltanatının ilk yıllarında da dinî eğilimli bir dizi isyan çıktı. Safevî tahrikleri yanında hükümetin ve mahallî idarecilerin malî uygulamalarından şikâyetçi olanlarla bir kısım Türkmen grupları devlet için oldukça büyük bir tehlike haline geldiler.

Alevîlik davasıyla isyan eden Sülün, Baba Zünnûn, Domuzoğlan, Yekce (Yenice), Karaisalı cemaatinden Velî Halîfe çevrede büyük tahribat yaptılar. Âsi Kalender ise Hacı Bektâş-ı Velî sülâlesinden olduğunu iddia ederek etrafına abdallar, dervişler ve müridler toplamıştı. Onun isyanı ile Celâlîlik hareketi yeni bir şekil alıyordu. Artık hedef sadece mezhep davası olmayıp saltanat davası şekline dönüşmüş, hatta Kalender de şah unvanıyla anılmaya başlanmıştı. Şehzade Mustafa'nın idamından () sonra ortaya çıkan Düzmece Mustafa isyanı da kaynaklarda Celâlîlik olarak geçmektedir (Peçuylu İbrâhim, I, ). Şehzade Mustafa'nın idamından sonra Rumeli'de Şehzade Mustafa olduğunu iddia eden bir âsi, etrafına halinden şikâyetçi timar*lıları, çiftbozan reâyâ ve suhte*leri topladı. Bu isyanı Kanûnî'yi istemeyen bir zümrenin desteklediği anlaşılmaktadır. Düzmece Mustafa teşkilâtlanıp kendisine bir vezîriâzam tayin etmiş ve doğrudan doğruya devlet idaresini ele geçirmeyi hedef almıştı.

Düzmece Mustafa hadisesinin ardından Kanûnî'nin diğer oğulları Selim ve Bayezid'in mücadeleleri yeni bir karışıklığa yol açtı. Bu devirde yüksek görevlerin Enderun'dan yetişenlere verilmeye başlanması Anadolu'daki istikrarın daha da bozulmasına sebep oldu. Seferlere katılmaktan başka bulundukları bölgenin asayişini temin etmekle de görevli olan bir kısım timar erbabı âsi Şehzade Bayezid'in etrafında yer almıştı. İsyanın bastırılmasından sonra başı boş kalan bu timar erleri işi eşkıyalığa dökerek Celâlîliğin kaynağını teşkil ettiler. Ayrıca Bayezid'in isyanı sonrasında, maaş karşılığı topladığı "yevmlü" adı verilen silâhlı askerlerin takibata uğrayanları da Celâlîler'e katıldı. Asayişi sağlamak için Anadolu'da birçok merkeze yeniçeri bölükleri yerleştirilmesi de problemlere yol açtı. Zira herhangi bir sebeple takibata uğrayan ve timarları ellerinden alınan sipahilerin dirlikleri bunlara ve diğer kapıkullarına veriliyordu. Kapıkullarının dirlikler almaları yanında ziraat ve ticaretle uğraşmaları da halkın hoşnutsuzluğunu ve şikâyetlerini arttırdı (Turan, s. ).

Diğer taraftan XVI. yüzyılda Anadolu'da önemli bir nüfus artışı olmuş (Cook, s. 33, 37), fakat ziraî alanlardaki artış buna cevap verememişti. Bu nüfus artışı Anadolu'da yersiz yurtsuz bir kalabalığın meydana gelmesine yol açtı. Toprakların yetmemesi sonucu çiftbozan olan bu gruplar için devlet ve ümerâ kapısında "kapı halkı" olmak tek çıkar yoldu. Bunların bazıları sınır kalelerine azeb, yeniçeri, donanmada levent ve gönüllü de olabiliyorlardı. İş bulamayıp boşta kalanlarsa "garip-yiğit" adları altında çoğunluğu teşkil ediyordu. Bunların bir kısmı medreselere giriyor, ancak çoğu istihdam edilemedikleri için imaretlerin etrafında başı boş gruplar oluşturuyorlardı. Bütün bunlar bazı sosyal karışıklıklara zemin teşkil ediyordu.

II. Selim devrinde bu başı boş kalabalık grupların zararları yavaş yavaş görülmeye başlandı. Bunun üzerine henüz büyümemiş bu tehlikeye karşı mahallinde müdafaa tedbirleri düşünüldü. Hükümet, köylüler arasından seçilen bir yiğitbaşı ile onun idaresinde köy delikanlılarından meydana gelen otuz kırk kişilik mahallî koruma birliklerinin kurulmasını teşvik etti. Köy halkı bir yiğitbaşı ve onun emrinde il erleri* seçmek suretiyle bu grupların saldırılarından korunmaya çalıştı. İl erleri teşkilâtı Celâlî mücadelesinde önem kazandı. Ancak bu teşkilât aynı zamanda karşı tarafın güçlenmesine de sebep oldu. Nitekim taşradaki beyler levent bölüklerini himaye ederken kadılar da il erleri teşkilâtını geliştirmeye çalışıyorlardı. Bu rekabet iki taraf arasında zamanla nefreti arttırdı ve bu nefret Celâlîliği güçlendirdi. Bunların bir kısmı Celâlî gruplarına katıldı. Nitekim Celâlî reislerinden Neslioğlu bir yiğitbaşı idi.

Osmanlı iktisadî hayatındaki bozulmalar da Celâlî isyanlarının ortaya çıkıp genişlemesinde önemli rol oynadı. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti'nin içine düştüğü iktisadî bunalım, artan enflasyon halk üzerinde oldukça menfi bir tesir yaptı. Çarşı ve pazarlar ayarı düşük parayla (züyûf akçe) doldu ve piyasadaki denge altüst oldu. Reâyânın bir kısmının ziraatı terketmesi kıtlık tehlikesini de beraberinde getirmişti. Yasak olmasına rağmen sahillerden Avrupa tüccarına hububat satılması kıtlık tehlikesini bir kat daha arttırıyordu. Ayrıca Avrupa'da yeni yeni gelişen ticarî anlayış çerçevesinde Avrupalı tüccarların Osmanlı Devleti'ni tek taraflı bir pazar haline getirme çabaları da ticaret dengesinin bozulmasına ve önemli ölçüde iktisadî sarsıntılara yol açtı.

Öte yandan devlet görevlilerinin baskıları, devlet düzeninde bozulmaya sebep olan bir başka önemli husustu. Taşradaki idarecilerin çoğu görevleri para karşılığında satın alıyorlar, bunların büyük bir kısmı da kısa bir süre için tayin edildiklerinden bu süre içinde çeşitli "salgun"lar salarak fazla mal ve vergi toplamaya çalışıyorlardı. Nitekim bu durum Kitâb-ı Müstetâb'da, "Âşikâre bey' iderler kahbe-zenler mansıbı / Niçe kopmasun Celâlî nice olmasun kıtâl" beytiyle belirtilir (s. 5). Bu da halkın devlet merkezine haklı şikâyetlerine yol açıyordu. "Ehl-i örf" denilen taşradaki idareci zümrenin bu çeşit zulmü daha Kanûnî'nin son zamanlarında başlamış ve bu durumla ilgili bir adâletnâme yılında imparatorluğun her köşesine gönderilmişti. Bir taraftan idarecilerin zulmüne, diğer taraftan eşkıya saldırılarına göğüs germek zorunda kalan ahalinin çoğu ya yurt ve köylerini terkederek (celâyi vatan) daha emin yerlere gidiyor veya eşkıya (Celâlî) gruplarına katılıyordu. Özellikle 'dan sonra binlerce insan Celâlî saldırılarından kurtulmak için civarda emniyetli şehir ve kasabalara, İstanbul'a, hatta Rumeli'ye kaçtı. Bunlardan bir kısmı "murâbahacılık" kurbanı olmuştu. III. Mehmed döneminde () yayımlanan adâletnâme, reâyâyı ehl-i örfe karşı himayeyi ve Celâlîler'e karşı korumayı esas almıştı. I. Ahmed'in 'da çıkardığı adâletnâme ise reâyâyı doğrudan doğruya tefecilerden, ehl-i örfün baskı ve haksız salgunlarından korumayı amaçlıyordu.

Bütün bu iktisadî ve sosyal sebepler eşkıyalığın giderek yayılmasına yol açtı. II. Selim devrinde genişlemeye başlayan medreseli (suhte) isyanları III. Murad devrinde yoğunluk kazandı ve bunlar giderek mahiyet değiştirip XVI. yüzyıl sonları ile XVII. yüzyıl başlarındaki büyük Celâlî karışıklıklarına zemin hazırladı. Suhteler "baş ve buğ" olarak tayin ettikleri reisleri etrafında teşkilâtlanmışlardı. Osmanlı-İran savaşlarında suhte hareketi Anadolu'nun her tarafına yayıldı. Ardından başlayan Osmanlı-Avusturya savaşları isyanların daha da artmasına sebep oldu. Her türlü eşkıyalık hareketinden yılmış bulunan halk bu gruplara da Celâlî demeye başladı. Bu şekilde suhte ayaklanmaları Celâlîlik hareketlerine dönüştü. Bundan sonra Celâlîler eskiye göre daha güçlü reisler etrafında toplanmaya başladılar. Artık daha iyi teşkilâtlanabiliyorlar ve devleti daha rahat tehdit edebiliyorlardı. Bu liderler genel olarak azledilmiş veya gadre uğramış hükümet mensupları ile reâyâ arasında itibar kazanmış şahıslardı. Uzun süren Osmanlı-Avusturya savaşları döneminde ilk büyük Celâlî isyanını başlatan Karayazıcı Abdülhalim de sekbanbaşılık ve subaşılık gibi görevlerde bulunduktan sonra Malatya taraflarında eşkıyalarla mücadele eden il erlerine yiğitbaşı olmuş, ardından çevresine topladığı levent ve sekbanlarla Urfa civarını yağmalamıştı. Cigalazâde Sinan Paşa'nın yoklaması sırasında () Anadolu'ya kaçan zeâmet ve timar sahipleri ile kapıkulundan kişi Karayazıcı'nın yanındaki âsilerin sayılarının artmasına yol açtı. Hükümete küskün mâzul beylerle alt bölük halkına mensup birçok elebaşı Karayazıcı'nın maiyetine girdiler. Âsiler kapıkulu teşkilâtına benzer bir askerî teşkilât da kurdular. Urfa'yı zapteden Karayazıcı rivayete göre hükümdarlığını ilân edip etrafa "Halim Şah muzaffer bâdâ" ibareli fermanlar göndermeye başladı. Üzerine gönderilen bir orduyu Kayseri civarında mağlûp ettiyse de Malatya yakınlarında Sokulluzâde Hasan Paşa'ya yenildi. Karayazıcı'nın maiyetinden artakalan Celâlî toplulukları ise yeni liderlerin emrinde eskisine göre daha teşkilâtlı olarak faaliyetlerini sürdürdüler.

Karayazıcı'nın yerine geçen kardeşi Deli Hasan'ın emrinde Şahverdi, Yularkaptı ve Tavil gibi Celâlî liderleri de bulunuyordu. Avusturya savaşlarının bütün şiddetiyle sürmesi, Celâlîler'in daha serbest hareket etmelerine ve Anadolu'nun bunlara karşı müdafaasız kalmasına yol açtı. Fırsatı kaçırmayan Deli Hasan Kütahya'yı istilâ ederek Afyonkarahisar üzerine yürüdü. Bu zor durum karşısında mesele tatlılıkla halledilerek Deli Hasan Bosna beylerbeyiliğine tayin edildi (). Avusturya ve İran seferleri yüzünden Celâlîler'e karşı bir varlık gösterilemiyordu. Bu sırada Kapıkulu sipahileri III. Mehmed'den ayak divanı talep ederek padişaha Anadolu'da reâyânın Celâlî elinde çektiği eziyeti arzettiler. Bundan kapı ağası Gazanfer ile kızlar ağası Osman mesul tutuldular (Kâtib Çelebi, Fezleke, I, ). Bu tarihten yılına kadar Anadolu'da "büyük kaçgunluk" devri yaşandı. Halk perişan bir vaziyette yerini yurdunu terkederek daha emniyetli gördüğü mahallere, bilhassa müstahkem şehir ve kasabalara kaçtı. Anadolu âdeta bir harabe haline geldi (Akdağ, TAD, II/, s. ).

Diğer büyük bir âsi lideri olan Tavil Ahmed de sekbanlıktan yetişmeydi. Üzerine gönderilen kuvvetleri mağlûp ederek büyük güç kazanması üzerine () Deli Hasan örneğinde olduğu gibi ona da Şehrizor beylerbeyiliği teklif edildi. Ancak Tavil isyana devam ederek Harput Kalesi'ni kuşattığı gibi oğullarından biri de sahte fermanla Bağdat valiliğini ele geçirdi. Daha sonra bunların kuvvetleri zorlukla da olsa dağıtılabildi.

Celâlî isyanlarındaki benzer özellikler Canbolatoğlu isyanında daha açık şekilde görülmektedir. Canbolatoğlu Hüseyin Paşa İran seferine katılmakta gecikince Cigalazâde Sinan Paşa tarafından idam edildi (). Bunun üzerine yeğeni Ali, Kilis ve civarında isyan edip etrafa hâkim oldu. Kendisine Halep eyaleti valiliği verilerek isyanın büyümesi önlenmek istendi. Bir müddet sonra Şam ve Halep'e de hâkim olan Canbolatoğlu Ali, Osmanlı ordusundaki gibi piyade ve atlı teşkilâtı kurarak adına hutbe okutup sikke kestirdi ve bağımsızlığını ilân ederek Avrupa devletleriyle de temasa geçti. Çok tehlikeli bir hale gelen bu isyan ancak yılında Kuyucu Murad Paşa tarafından bastırılabildi.

Celâlî Kalenderoğlu da diğerleri gibi devlet hizmetinde bulunmuş, beylerbeyi kethüdâsı ve mütesellim olmuş, hatta Kuyucu Murad Paşa Canbolatoğlu isyanını bastırmaya giderken ona Ankara sancak beyliğini vermişti. Fakat Kalenderoğlu Ankara'ya bilfiil sahip olamayınca yeniden isyan etmiş, Manisa ve çevresini nüfuzu altına almıştı (). Kara Said, Meymun ve Ağaçtan Pîrî gibi meşhur Celâlî reisleri de kendisine katıldı. Üzerine gönderilen kuvvetleri mağlûp eden, şehirleri yakıp yıkan Kalenderoğlu daha sonra Kuyucu Murad Paşa karşısında tutunamayıp İran'a kaçtı.

Anadolu halkı üzerindeki Celâlî baskısı bilhassa Kuyucu Murad Paşa'nın sert ve kanlı tedbirleri sonucu tesirini kaybetti. Binlerce Celâlî'nin ortadan kaldırılmasıyla sükûnet sağlanmış, isyana meyilli olanlar da can korkusuyla sinmişti. Bu temizlik harekâtı ile sağlanan sükûnet bir müddet daha devam etti. Ancak II. Osman'ın kanını dava ederek Erzurum'da isyan eden Abaza Mehmed Paşa bu sükûneti bozdu. Abaza'nın Anadolu'da kolayca taraftar bulmasının bir sebebi de Kuyucu Murad Paşa tarafından sindirilmiş olan Celâlî kalıntılarının kendisine katılmasıdır. Bu isyanın bastırılmasından sonra Anadolu'da devleti meşgul edecek büyük çapta Celâlîlik hareketi bir müddet için meydana gelmedi. IV. Murad'ın 'de devlet işlerini bizzat ele almasıyla Anadolu'da daha huzurlu bir dönem yaşandı. Sultan İbrâhim devri de () IV. Murad zamanında () sağlanan disiplin sayesinde kısmen sakin geçti. Sivas Valisi Varvar Ali Paşa'nın isyanına ise Sultan İbrâhim'in yersiz talepleri sebep olmuştu. Ali Paşa'nın etrafına topladığı levent ve sekbanlar tıpkı Celâlîler gibi hareket ettiler. Kara Haydar da Isparta ve Uluborlu civarında yol kesip kervan soyan tipik bir Celâlî reisiydi.

IV. Mehmed'in saltanatının Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazamlığına kadar olan ilk sekiz yıllık devresinde Anadolu yine karışıklıklar içine düşerek birçok yerde mahallî âsiler türedi, bunların arasında en azılısı Haydaroğlu idi. Bu Celâlî lideri Kara Haydar'ın oğluydu ve babasının intikamını almak maksadıyla isyan etmişti. Âsi Katırcıoğlu ile birlikte hareket eden Haydaroğlu üzerine gönderilen kuvvetleri mağlûp etti. Afyonkarahisar'ı basıp Isparta'yı haraca bağladıysa da Abaza Hasan Ağa tarafından yakalanıp cezalandırıldı. "Celâlî oğlu Celâlî" olan Haydaroğlu'nu diğer liderlerden ayıran taraf daha önce devlet hizmetinde bulunmamış olmasıdır. Ardından Katırcıoğlu bir müddet etrafı yağma ve talan ettiyse de sonra vazgeçip affını istedi. Bundan sonra Karaman beylerbeyi olarak Celâlîler üzerine sefere gidecek kadar devlete sadakat gösterdi, hatta Fâzıl Ahmed Paşa'nın Girit seferine dahi katıldı.

Bu devredeki diğer bir âsi, Gürcü Abdünnebî adlı kapıkulu süvarisiydi. Kapıcılar kethüdâlığına kadar yükselip Niğde ve Bor taraflarında çiftlikler elde ederek nüfuzunu arttıran ve Safed voyvodalığını elde eden Abdünnebî, saltanat değişikliğinden dolayı İstanbul'a gönderdiği paranın hükümet tarafından yeniden talep edilmesi üzerine mağdur duruma düşmüştü. Ayrıca İstanbul'da Sultan Ahmed Vak'ası'nda öldürülen sipahilerin kanlarını da dava ediyordu. İstanbul üzerine yürüyen Abdünnebî Üsküdar'da Bulgurlu civarında yenilgiye uğratıldı; daha sonra, "Anadolu bizim, Kütahya'da otururuz, Rumeli sizin olsun" diyerek çekildiyse de Kırşehir mutasarrıfı İshak Paşa tarafından Karapınar'da yakalanıp idam edildi. En büyük Celâlî isyanını başlatan Abaza Hasan Paşa da bir mansıb mağduru idi. İktidara hâkim olan ocak ağaları tarafından mansıbı elinden alınmış, âdeta isyana itilmişti. Bu yüzden Abaza hükümet merkezine karşı büyük bir düşmanlık besliyordu. Hatta kendisini İran şahından daha güçlü bir düşman olarak tanıtıyor ve, "Rumeli onların, Anadolu bizim olsun" diye İstanbul'a haberler gönderiyordu. Ancak o da halka diğer âsiler gibi davrandı. Etrafı yağmalayıp tahribatta bulundu. Köprülü Mehmed Paşa'nın gayretleriyle bu isyan da güçlükle bastırılabildi. Bundan sonra Anadolu'da yer yer mahallî isyan hareketlerine rastlanmakla beraber büyük bir isyan çıkmadı. Bu döneme ait kaynaklarda Celâlî kelimesine tesadüf edilmekle birlikte daha çok "eşkıya" veya "türedi eşkıyası" tabirleri kullanılmıştır.

Bir mezhep mücadelesi şeklinde ve dış tahriklerle başlayan Celâlîlik daha sonra hükümete karşı olan zümreleri de içine alarak genişlemiş, mezhep mücadeleleri geri planda kalarak XVII. yüzyılın ilk yarısından itibaren tamamen idareye karşı bir hareket mahiyetini kazanmıştır. Bu dönemin Celâlî liderleri idarî teşkilâtın içinden geliyorlardı. Hemen hemen hepsi devlet teşkilâtında görevli iken haklı veya haksız azledilmişlerdi. Bazı hallerde idareye hâkim olan ocak ağalarının müdahaleleri de buna sebep oluyordu. İsyanlarını bir hak arama davası şeklinde gösteren Celâlî liderlerinin etrafında bulunan ikinci sınıf reisler, genellikle beylerin maiyetindeki gayri memnun görevlilerden oluşuyordu. Mansıb mağduru olup can korkusuyla bir liderin etrafında toplananlar, çok defa verilen görevi yerine getirmemek veya görev mahalline gitmemekle itham edilenler, sefere katılmakta gecikmiş veya hiç katılmamış timar sahipleri Celâlî gruplarını teşkil ediyorlardı. Bundan başka alınan yenilgilerin sorumlusu olarak gösterilen veya cepheden kaçmış ve takibata uğramış timar sahiplerinin de çareyi Celâlîler'e katılmakta buldukları bilinmektedir.

Fâtih'in imparatorlukta yerleştirmeye çalıştığı merkeziyetçi idare, gittikçe genişleyen topraklarda hâkimiyetin devamını zorlaştırmış, bilhassa Kanûnî devrinde peş peşe gelen seferler dolayısıyla bütün imkânlar bu yöne tahsis edilmişti. Devlet idaresi askerî ve siyasî gayelerle Rumeli'de daha tedbirli ve dikkatli davranırken Anadolu'ya karşı ilgisiz kaldı. Bu da Anadolu'da halkın bazı keyfî uygulamalarla karşı karşıya bırakılmasına ve dolayısıyla infialine zemin hazırlamıştı. Buna göre XVI. yüzyılda Celâlîliği, merkeziyetçi idareye adem-i merkeziyetçi Türkmen topluluklarının karşı koyması şeklinde düşünmek mümkündür. Bu devirde Türkmenler daha serbest ve büyük topluluklar halindeydiler. Onları merkeziyetçi idarenin gereği olarak kontrol altında tutma çabaları ve idarecilerin hatalı davranışları eşkıyalığa yol açan sebeplerden birini teşkil etmişti. Diğer taraftan Kanûnî'den sonra tedrîcî bir otorite boşluğunun meydana gelmesi, timar rejiminin iyi işlememesi ve Kapıkulu ocaklarının eski gücünü kaybetmesi Celâlîliğin yayılmasına sebep oldu. Devlet otoritesinin zedelendiği bir devir de IV. Murad'ın ölümünden Köprülü Mehmed Paşa'nın sadâretine kadar geçen on yedi yıla yakın zamandır. Ocak ağalarının bir müddet devlet idaresine hâkim olmaları ve Kösem Sultan ile Turhan Sultan'ın nüfuz mücadeleleri otorite boşluğu meydana getirdi. Sadârete gelenlerin makamlarında fazla kalamamaları da devlet teşkilâtındaki düzeni bozdu. Köprülü Mehmed Paşa'nın pazarlıkla sadârete getirildiği yılı, devlet otoritesinin tekrar yerleştirilmeye başlandığı tarih kabul edilir.

Celâlîlik faaliyetleri bozuk ortam dolayısıyla her zaman pek çok taraftar buluyor, bölgenin eşkıyası ile âsi ruhlu işsiz güçsüz taifesi ve çift bozan reâyâ bu kalabalığa katılıyordu. Devleti tehdit eden, katliam yapan, geçtiği yerleri yağma ve tahrip eden bu korkutucu kalabalık şehirleri ve kaleleri de işgal edebiliyordu. Nitekim kaynaklarda "katl-i nefs, garet-i emvâl" ifadelerine sık sık rastlanmaktadır. Bu sırada perişan olan köylüler şehirlere kaçtıkları gibi zenginler de İstanbul'a, hatta Rumeli'ye göç ediyordu. Celâlî tehdidi altında bunalan şehir ve kasaba halkı ise kendilerini korumak için ya bunlara para, yiyecek ve giyecek veriyor ya da şehir etrafını surla çevirip mukavemet ediyordu. Ancak Celâlî takibi için devlet tarafından gönderilen kuvvetlerin de halka çeşitli zulümler yaptığı oluyordu. Bu maksatla gönderilen bir liderin âsilere katıldığı veya bizzat Celâlî reisi olduğu da vâki idi.

Celâlîlik hareketlerini kolaylaştıran ve âsilere cesaret veren bir diğer önemli husus, bir ateşli silâh olarak tüfeğin her yerde bol miktarda bulunmasıydı. Kanûnî'nin oğlu Bayezid Anadolu'da "yevmlü" adıyla asker kaydederken bunların içinde tüfekli gruplar da yer almıştı. Bayezid bunlardan Tüfengciyân adı altında bir sınıf teşkil etmişti. Anadolu'da âsiler arasında tüfeğin yayılması bu tarihten itibaren başlamış ve süratle artmıştır. Kaynaklarda "tüfeng bâis-i fesâd", "tüfeng Celâlî zuhûruna bâis ve bâdî olmağın", "tüfeng eşkıyâ eline düşüp Celâlî zuhûruna ve memleket ihtilâline bâis olduğu" ifadelerine de sık sık rastlanmaktadır. Celâlî baskınlarından zarar gören halk da kendilerini müdafaa etmek durumunda kalınca silâhlanmayı tercih ediyordu. Müellifi meçhul Ahvâl-i Celâliyân adlı eserde halkın çiftini çubuğunu dağıtıp, öküzünü satıp at aldığı, sapan demiri yerine tüfek kullanmaya başladığı ifade edilir (vr. 5b). Diğer taraftan şehir ve kasabaları işgal eden Celâlî toplulukları kalelerde bulunan toplara el koyarak bunları da kullanmışlardır.

Ancak devlet eşkıyalığa sebep olarak gördüğü tüfeğin halk arasında yayılmasını hoş karşılamıyordu. Bu yüzden XVI. yüzyılın başından itibaren halkın elinde tüfek bulunması yasaklanmıştı. Zaman zaman da Anadolu'ya müfettişler gönderilip teftiş yaptırılıyordu. Yüzyılın ikinci yarısında bu teftişler arttırılmış ve eşkıya takibini de içine alacak şekilde daha planlı hale getirilmişti. Teftişler genellikle isyanlar bastırıldıktan sonra Celâlî bakiyelerini temizlemek için yapılıyordu. Sancak beyleri ve subaşılar bu işle vazifelendirildiği gibi bazan da İstanbul'dan özel olarak görevliler gönderiliyordu. Bazı geniş çaplı Celâlî teftişlerinde binlerce kişinin Celâlî töhmetiyle katledildiği de oluyordu. Vezîriâzam Kuyucu Murad Paşa'nın yaptığı teftişle Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa'nın Müfettiş İsmâil Paşa'ya yaptırttığı teftişlerde binlerce insan Celâlî oldukları gerekçesiyle katledilmişti. Bu arada Celâlî bakiyeleriyle reâyânın elinden alınan tüfek sayısı ise büyük miktarlara ulaşmıştı.

Celâlî isyanlarının kesif bir hal aldığı devirlerde Anadolu âdeta bir savaş alanı halini almıştı. Devlet isyanı bastırmakta çaresizliğe düşünce çeşitli yollara başvurmak zorunda kalıyordu. Bu durumda ilk akla gelen şey Celâlî liderlerini affetmekti. Affedilen liderlere genellikle Rumeli'de serhad bölgelerinde görev veriliyordu. Ancak çok defa devlet bunları affedip tuğ ve sancak teslim etmekte gönülsüz davranmıştır. Çünkü bunların çok azı itaatkâr davranıyor, birçoğu eski âdetlerini tayin edildikleri bölgelerde de sürdürüyordu. Ayrıca devlet eski Celâlî liderlerinin emrindeki şahısları kanuna aykırı olarak kapıkuluna kaydediyor, bu da müessesenin bozulmasına sebep oluyordu. Ancak yine de bu af ve istihdam siyaseti sayesinde bazı Anadolu şehirleri Celâlî kuşatmasından kurtulduğu gibi sınır boylarında yapılacak askerî harekâtları ve faaliyetleri daha hızlı, rahat ve kesif bir şekilde sürdürme fırsatı veriyor, endişelerin dağılmasını sağlıyordu. Zira Celâlî karışıklıkları yüzünden yeterli kuvvet ve malzeme tahsis edilemediğinden istenilen harekât gerçekleştirilemiyor, zaman zaman düşman karşısında bu sebeple yenilgilere dahi uğranılıyordu. Öte yandan Celâlî karışıklıkları sırasında yerini yurdunu terketmiş insanları eski yurtlarına döndürmek için de çok gayret sarfedilmiştir. Bunlara birkaç yıl vergi muafiyeti tanımak, bulundukları yerleri şenlendirmek yine devlete düşüyordu.

Celâlîler üzerine gönderilen askerlere şevk vermek, bunları menfi propagandadan uzak tutmak ve halkın da desteğini sağlamak için bu isyanların şer'î yönden izahı önem kazanıyordu. Fetva makamı Celâlîliği "hurûc ale's-sultân" ve "sa'y bi'l-fesâd" şeklinde değerlendiriyor ve âsilerin devlet başkanının emriyle katledilebileceğine cevaz veriyordu. Bu bakımdan nefîr-i âm* ilân edilerek halkın desteği sağlanıyordu. Halkın desteği, mukavemet gücünün sağlamlığı veya zayıflığı Celâlîler için hayatî önem taşıyordu.

Birkaç istisna dışında Celâlî reislerinde Anadolu'yu Osmanlı hâkimiyetinden çıkarma hevesi olmadığı gibi esasen bu güçte bir lider de bulunmuyordu. Diğer taraftan Celâlîlik hareketleri yalnızca insafsızca yağma ve katliam esasına da dayanmıyordu. Büyük ve kalabalık grupların meskûn yerlere taarruzları çok defa iâşe temini içindi. Ancak Celâlî grupları disiplinden mahrum olduğundan yolları üzerindeki köy, kasaba ve şehirleri yağmalıyor, direnmeler olursa buraları ateşe veriyordu. Irza tecavüz ve kadınların dağa kaldırılması olağan hadiselerdendi. Küçük gruplar süratle büyüyerek halk üzerinde dehşet ve korku meydana getiriyordu. Celâlîler'in yağmadan ve soygundan başka tek düşünceleri bir lider etrafında teşkilâtlanmaktı. Ancak bunu gerçekleştirmek şuursuz kalabalıklar için kolay olmuyordu. Çok defa bir lider etrafında kolayca toplanabilmişler, fakat birliği uzun süre devam ettirememişlerdir. Binlerce insanın iâşesini temin etmek ve kışın barınak bulmak en önemli sıkıntı idi. Bu yüzden şehir ve kasabalarla köyler konak yeri olurdu. Celâlî bölükleri çeşitli yerlerde yerleştirilir ve halk zulüm ve yokluktan inlerdi. Celâlîler eğer mağlûp edilirse ağır şekilde cezalandırılmaları mukadderdi. Kaçabilenler genellikle İran'a sığınmayı tercih ediyorlardı. Fakat burada teşkilâtlanıp Anadolu'ya dönebilen olmamıştır. Ancak İran bu sayede Anadolu'nun durumunu daima takip etmiş ve uygun bir fırsat kollamıştır. Nitekim Şah Abbas'ın 'teki âni taaruzu Anadolu'daki karışıklıktan istifade etmek içindi.

Celâlîler arasında "yalancı kapıkulları" adı verilen bölükler de bulunuyordu. Bunlar kanuna aykırı olarak alınıp daha sonra ocaktan uzaklaştırılan leventler veya ümerâ kapılarındaki devriye bölükleri mensuplarıydı. Bu yüzden eski leventler kapıkulu tarzında altı bölüğe ait sarı, kırmızı ve yeşil bayrak açıyorlardı. Celâlîler kendilerine göre kabaca bir bölük düzeni de kurmuşlardı. Her bölüğün bir zorbabaşısı bulunuyor, bunlar da birer bayrak taşıyorlardı. Her bayrakta celî hattıyla zorbabaşının adı yazılı idi. Celâlî gruplarının bayraklarının kesin sayılarını tayin etmek şimdilik mümkün değildir. Bazı kaynaklarda 'e varan Celâlî gruplarından söz edilmekteyse de bunlar mübalağalı rakamlar olmalıdır. Celâlî zorbabaşıları reâyâ arasında garip isimlerle şöhret bulmuşlardı. Bunlardan bazıları Ağaçtan Pîrî, Tanrıbilmez, İnciryemez, Kabresığmaz, Kâfir Murad, Şeklaz Ahmed, Deli İlâhî, Domuzoğlan, Îsâoğlan, Günuğrusu, Dağlardelisi, Rum Mehmed, Yularkıstı, Kilindiruğrusu gibi adlar taşıyorlardı.

Sosyal bir buhran sonucu ortaya çıkan Celâlî isyanları, devlet teşkilâtında bozulma ve otoritenin zayıflaması ile giderek büyümüştür. Bazı kaynakların Celâlî isyanlarını Cigalazâde Sinan Paşa'nın Haçova firarîlerini cezalandırmasına bağlaması doğru değildir. Binlerce insanın âsi olmasının sebeplerini başı boş leventlerde, mağdur timarlı sipahilerde, işsiz suhtelerde ve sahipsiz reâyâda aramak gerekir. Bu derin yarayı tedavi etmek için yapılan teşebbüsler ise başarılı olamamış, I. Ahmed'in yenilik getiren fermanlarından bir sonuç alınamamıştır. Reform mahiyetindeki yeniliklerde kapıkulunun gücünün azaltılması ve bu şekilde reâyânın himayesi esas alınmıştır. Fakat yapılacak yenilikler ancak eyalet askerleri sayesinde uygulanabilirdi. Nitekim II. Osman'ın bu yoldaki ilk teşebbüsü yanında Erzurum Valisi Abaza Mehmed Paşa'nın yeniçeri düşmanlığı ile sekbanlara dayanması bu gerçeği ortaya koymakla birlikte meselenin halli ancak iki üç asır sonra gerçekleşecektir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Celali isyanları nedenleri, dönemi ve sonuçları

Celali İsyanları nedir? Dün ekranlara gelen Muhteşem Yüzyıl Kösem ile birlikte Celali İsyanları araştırılmaya başlandı. Celali İsyanları tarihi haberimizde.

Yayınlanma:

Celali isyanları nedenleri, dönemi ve sonuçları

Celali İsyanları ne zaman ve neden oldu? Dün akşam yayınlanan Muhteşem Yüzyıl Kösem dizisi ilk bölümünden sonra Celali İsyanları merak edilmeye başlandı. Celali İsyanları, Yavuz Sultan Selim zamanında başlamış olsa bile Sultan 1. Ahmed döneminde yeniden patlak vermesi ile diziyi seyredenler tarafından araştırılmaya başlandı. Peki Celali İsyanları nedir? Neden ve ne zaman başladı? Celali İsyanlarının sonuçları ne oldu?

CELALİ İSYANLARI NEDİR?

Celali İsyanları ilk olarak Yavuz Sultan Selim döneminde binlerce taraftarı ile ayaklanan Yozgatlı Celal ve taraftarları tarafından başlatılmıştı. Fakat bu isyanlar bastırılmış olsa bile Anadolu’da meydana gelen iç isyanlar ve karışıklıklara Celali İsyanları denildi. Sultan 1. Ahmed döneminde Celali İsyanları tekrar patlak verdi.

CELALİ İSYANLARININ BAŞLANGICI

Celali İsyanları, ve yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu’da toplumsal ve ekonomik yapının bozulmasından kaynaklanan ayaklanmaların tümüne verilen addır. Celali İsyanlarının adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celal'den gelir. Bozoklu (Yozgat) olan Şeyh Celal, Mehdi olduğunu iddia ederek ’da Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan Şeyh Celal ayaklanması, Alevi Türkmenler ve göçebe yaşayan diğer boylar arasında destek buldu ve devletin ağır vergi yükü altında ezilen binlerce çiftçinin de katılmasıyla hızla yayıldı. Ayaklanma aynı yıl kanlı bir biçimde bastırıldı.

CELALİ İSYANLARININ NEDENLERİ

yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti’nde ekonomik ve toplumsal bunalım baş gösterdi. Anadolu ve Akdeniz üzerinden geçen uluslararası ticaret yollarının keşifler sonucunda yön değiştirmesi de bunda etkili oldu. Osmanlı Devleti, bu ticaret yollarının kendi topraklarından geçtiği dönemlerde sağladığı kazancı yitirdi. Öte yandan Avrupa devletlerinin güçlenmesi karşısında fetihlerin durmasıyla ganimet gelirleri de ortadan kalktı. Devlet, gereksinim duyduğu geliri sağlayabilmek için vergileri artırdı. Osmanlı Yönetiminin Babadan-Oğula geçmemesinde titizlikle durduğu tımar sistemi saltanat haline geldi. Oluşan bu yarı-feodal durum, vergileri ödeyemeyen köylülerin topraklarını terk etmesine, kasaba ve kentlere iş için göç etmesine yol açtı. Geçim yolu bulamayanlar ise eşkiyalığa başladılar ya da eşkiyaya katıldılar. Bütün bunların sonucunda Osmanlı toplumsal ve ekonomik düzenin alt üst oldu. İşsizlik ve geçim sıkıntısı, medrese öğrencisinden askerine kadar toplumun bütün kesimlerine yansıdı.

Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin güttüğü sunni din politikası yine Alevi Türkmenler’de, göçebeyi yerleşik hayata geçirip vergilendirmeyi amaçlayan yerleştirme politikası diğer göçebe Türkmen ve Yürük boylarında rahatsızlık yaratmaktaydı.

Anadolu’da ilk büyük Celali hareketleri, medrese öğrencilerinin hareketi olarak ortaya çıktı. Medrese öğrencileri ve medrese bitirip iş bulamayanlar Bursa, Konya, Bolu ve Samsun yörelerinde büyük ayaklanmalar başlattılar. Bu ayaklanmalar tarihe Suhte ayaklanmaları olarak geçti. Daha sonra, asker sınıfından levent ve sekbanlar ayaklandılar. Bu arada Osmanlı Devleti’nin yerel yöneticileri, güç kullanarak halktan vergi toplamaya başladılar. Yerel yöneticilerin zulmü merkezi hükümet tarafından önü alınamaz duruma gelince, III. Murat (), III. Mehmet () ve I. Ahmet () soygunlara, yöneticilere ve memurlara karşı köylülerin silahla mücadele etmesini isteyen fermanlar çıkardılar.

CELALİ İSYANLARI VE LİDERLERİ

İlk Celali önderlerinden biri Bolu ve Gerede yöresinde ’de ortaya çıkan Köroğlu Ruşen’di. Köroğlu, soyguncu devlet yöneticilerine ve beylere karşı mücadele etti. Yaşamı ve serüvenleri, halk arasında derin izler bıraktı ve Köroğlu Destanı'na konu oldu.

yüzyılın sonlarına değin Celali ayaklanmaları, daha çok yöresel bir özellik taşıyordu. ’de Sivas ve Maraş bölgesinde çıkan Karayazıcı Ayaklanması, Celali hareketlerinin niteliğini değiştirdi. Sekban askerlerinin komutanıyken ayaklanan Karayazıcı'ya, dirlikleri ellerinden alınan sipahiler, topraklarını terk eden köylüler, işsiz kalan sekbanlar, yönetimden hoşnut olmayan beyler ve paşalar da katıldı. 20 bin kişilik bir ayaklanmacı ordusunu yöneten Karayazıcı, büyük kentlere bile baskınlar düzenleyip çekiliyordu. Karayazıcı üzerine gönderilen Osmanlı ordusu karşısında Tokat’a çekildi ve ’de öldü.

Karayazıcı’nın ölümünden sonra ayaklanmacıların başına kardeşi Deli Hasan geçti. Osmanlı Devleti, Orta Anadolu’ya egemen olan Deli Hasan kuvvetlerini bastıramayınca, onunla anlaşma yolunu seçti. Deli Hasan'ı paşa unvanıyla Bosna beylerbeyğine atadı. Ancak devletin bu tavrı öbür Celali önderlerini cesaretlendirdi. arasında Celali ayaklanmaları bütün Anadolu’ya yayıldı. Tavil Ahmed, Canbulatoğlu ve Kalenderoğlu gibi Celali önderler devlet otoritesini ortadan kaldırdılar. Anadolu'daki köylüler canlarını kurtarmak için yerleşim yerlerini terk ederek dağlara sığınmak zorunda kaldılar. Osmanlı tarihine bu dönem “Büyük Kaçgun” olarak geçmiştir.

Sonunda Osmanlı Devleti, Celalileri kesin olarak ortadan kaldırmaya karar verdi. Sadrazam Kuyucu Murat Paşa büyük bir orduyla 'da Anadolu’ya geçti. yılına kadar giriştiği savaşlarda Celalileri ve adamlarını acımasızca öldürerek cesetlerini açtırdığı kuyulara doldurttu. Bu dönemde öldürttüğü insan sayısı 65 bin civarındadır.

Erzurum beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa ’de yeni bir ayaklanma başlattı ve bu ayaklanma ancak 'de bastırılabildi. Sultan I. İbrahim döneminde () Sivas Valisi Vardar Ali Paşa ve Isparta yöresinde Kara Haydaroğlu ile Katırcıoğlu ayaklanmaları çıktı. Ama Osmanlı Devleti, ayaklanmacılara karşı siyasetini belli ölçülerde değiştirdi ve onları denetim altına alma yolunu kullandı. Katırcıoğlu, Karaman beylerbeyliğiyle ödüllendirilerek etkisiz hale getirildi. ’de ayaklanan Abaza Hasan Paşa’ya da devlet görevi verildi. Anadolu’da yüzyıl ortalarından sonra görülen yerel Celali toplulukları da II. Viyana Kuşatması’ndan sonra Avusturya ve müttefiklerine karşı yürütülen savaşlarda asker olarak orduya alındı.

CELALİ İSYANLARININ SONUÇLARI

Celali isyanları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirdi. Ağır vergiler yüzünden ya da “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçti. Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar. Osmanlı toprak düzeninin belkemiği olan tımar sistemi bozuldu. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu. Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı.

Türkçe’ye yerleşmiş olan “Celallenmek” deyimi de, Celali isyanlarının günümüze bıraktığı miraslardandır.

askerAvrupaAvusturyaBoluBosnaBursaErzurumHükümetIspartaKaramanKonyaMuhteşem Yüzyıl KösemSamsunSivasTokatTürkmenlerYozgat

Adnan GÜLLÜ

“Tarih zorlamayı sevmeyen nazlı bir peridir. Fikirleri tercih eder."

(Mustafa Kemal Paşa)

Selçuklular döneminden başlayarak Maraş bölgesinde birçok isyan çıkmıştır. Bunlardan ilki tarihinde Elbistan, Maraş, Antep ve Adıyaman taraflarında çıkan, daha sonraları genişleyerek Tokat, Amasya, Kırşehir taraflarına kadar uzanan ve geniş bir alanda etkili olan BABA İSHAK (Babailer) ayaklanmasıdır. Bu isyanı ’te Elbistan, Maraş ve Malatya arasında ki dağlık mıntıkalarında yaşayan Ağaçeri Türkmenlerinin ayaklanması izlemiştir. Bu isyanlara benzeyen diğer ayaklanma ise Elbistan bölgesi ile pek alakası olmamakla birlikte çıkmasında dini faktörlerin etkili olduğu Şeyh Bedreddin Ayaklanması. Bu ayaklanma hem siyasi hem de dini yönde Baba İshak isyanına benzerlik gösterir. Osmanlı Padişahı II. Beyazıd döneminde, ’de çıkan ŞAHKULU İSYANI’da kayda değer olaylardan biridir. Bu isyanda Maraş ve Elbistan coğrafyasını etkilemiştir. Dulkadır Devleti’nin artılları, Safevi Türk Devleti kurucusu Şah İsmail tarafına giden pek çok Türkmen Şahkulu İsyanı’nda rol oynadılar. Bundan sonrada başta Elbistan olmak üzere Orta Anadolu birçok isyana Osmanlılara karşı ev sahipliği yapmıştır. Bu isyanlarda genellikle iktisadi, dini ve sosyal faktörler etkili olmuştur. Ayrıca bu isyanların çıkması ve yayınlanmasında dış etkenlerin de rolünü gözden uzak tutmamak lazımdır.

CELALİ İSYANLARIN BAŞLANGICI VE VE LİDERLERİ

İlk Celali önderlerinden biri Bolu ve Gerede yöresinde ’de ortaya çıkan Köroğlu Ruşen’di. Köroğlu, soyguncu devlet yöneticilerine ve beylere karşı mücadele etti. Yaşamı ve serüvenleri, halk arasında derin izler bıraktı ve Köroğlu Destanı'na konu oldu.

yüzyılın sonlarına değin Celali ayaklanmaları, daha çok yöresel bir özellik taşıyordu. ’de Sivas ve Maraş bölgesinde çıkan Karayazıcı Ayaklanması, Celali hareketlerinin niteliğini değiştirdi. Sekban askerlerinin komutanıyken ayaklanan Karayazıcı'ya, dirlikleri ellerinden alınan sipahiler, topraklarını terk eden köylüler, işsiz kalan sekbanlar, yönetimden hoşnut olmayan beyler ve paşalar da katıldı. 20 bin kişilik bir ayaklanmacı ordusunu yöneten Karayazıcı, büyük kentlere bile baskınlar düzenleyip çekiliyordu. Karayazıcı üzerine gönderilen Osmanlı ordusu karşısında Tokat’a çekildi ve ’de öldü.

İSYANLARIN BAŞLANGICI VE CELALİ İSYANLARI

yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti’nde ekonomik ve toplumsal bunalım baş gösterdi. Anadolu ve Akdeniz üzerinden geçen uluslararası ticaret yollarının keşifler sonucunda yön değiştirmesi de bunda etkili oldu. Osmanlı Devleti, bu ticaret yollarının kendi topraklarından geçtiği dönemlerde sağladığı kazancı yitirdi. Öte yandan Avrupa devletlerinin güçlenmesi karşısında fetihlerin durmasıyla ganimet gelirleri de ortadan kalktı. Devlet, gereksinim duyduğu geliri sağlayabilmek için vergileri artırdı. Osmanlı Yönetiminin Babadan-Oğula geçmemesinde titizlikle durduğu tımar sistemi saltanat haline geldi. Oluşan bu yarı-feodal durum, vergileri ödeyemeyen köylülerin topraklarını terk etmesine, kasaba ve kentlere iş için göç etmesine yol açtı. Geçim yolu bulamayanlar ise eşkiyalığa başladılar ya da eşkiyaya katıldılar. Bütün bunların sonucunda Osmanlı toplumsal ve ekonomik düzenin alt üst oldu. İşsizlik ve geçim sıkıntısı, medrese öğrencisinden askerine kadar toplumun bütün kesimlerine yansıdı. Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin güttüğü sunni din politikası yine Alevi Türkmenler’de, göçebeyi yerleşik hayata geçirip vergilendirmeyi amaçlayan yerleştirme politikası diğer göçebe Türkmen ve Yürük boylarında rahatsızlık yaratmaktaydı

  16 yüzyılın başlarında meydana gelen Bozoklu Celal’in ayaklanmasından sonra Osmanlı Devleti’nde devlete ve düzene karşı çıkan hemen hemen her başkaldırıya bu isyana nispeten CELALİ tabiri kullanılmıştır. Celali isyanları başlangıçta Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Alevi Türkmenlerin, Safevi Türk Devleti’nin tahrikleri ile devlete başkaldırmalarıyla ortaya çıkmışlardır. Özellikle Yavuz ve Kanuni zamanında çıkan ayaklanmaların dini karakterli olmalarına rağmen; 16 yüzyılın sonlarından itibaren Karayazıcı ile başlayan isyanların daha çok ekonomik, sosyal, idari ve diğer sebeplerden olduğu kesindir.

Dulkadır Devleti’nin Hükümdarı Alaüddevle Bozkurt’un Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmasından sonra (13 Haziran ) onun yerine Şehsuvaroğlu(Dulkadıroğlu) Ali Bey geçti.

Osmanlılar döneminde ilk isyan hareketi Ali Bey, zamanında Dulkadırli Türkmenleri, Bozoklu Celal adlı birisinin liderliğinde ayaklanmasıyla başladı. yılında Ali Bey’in öldürülmesinden sonra bu isyanlar daha hız kazandı. 17 yüzyılın ortalarında etkinliğinin azalmasına rağmen ancak, değişik biçimlerde Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına kadar sürdü.

Osmanlı tarihinin en ilginç noktalarından birisi de, süreğen halk hareketlerinin devletin en güçlü olduğu dönemde ortaya çıkmış olmasıdır. yüzyılın sonunda başlamak üzere yüzyıl boyunca, yüzyıla da taşıyacak biçimde peşi peşine isyanlar patlak verdi. Anadolu’da Osmanlı ordusu dünyayı titretirken, Anadolu’da ortaya çıkan adsız şansız insanlar, Osmanlı’ya kafa tutuyorlardı. Bu hareketlerden birisi yok edilince, başka bir bölgede yenisi ortaya çıkıyordu. yüzyıl Osmanlı devleti ile Anadolu kırları arasında sürüp giden savaşımların tarihi olarak özellik kazandı. Bu isyanları çıkaranların büyük bir çoğunluğu Alevi Türkmenler olduğundan, Osmanlı onları önce dinsizlikle suçlayarak, taban bulmalarını engellemeye çalışıyordu. Bir yere kadar da muvaffak oluyordu. Bu iç isyanlar yüzyıla kadar sürmüş, yer yer Osmanlıyı zorda bırakmıştır.

Dulkadir Devleti’nin Osmanlılara bağlanmasından sonra, bu devletin(beyliğin) bir süre daha varlığını devam ettirdiği görülür. Dulkadir toprakları bu sırada Maraş, Elbistan, Kırşehir, Harput, Malatya, Dıyarbakır, Kayseri, Payas, Sis, Tarsus, Amik Ovası, Besni, Antep, Zamantı, Kadirli, Adıyaman, Darende, Rumkale, Azez, Kilis v.s. geniş alana yayılan yerler olarak kabul edilmekteydi. Söz konusu yerlerin hepsi Dulkadır yönetiminde olmasa da onlara bağlı Türkmenlerin yoğun yaşadıkları alanlardı. Osmanlılara tabi olmasıyla, özerk bir yapıda olan bu beyliğin başına Şehsuvaroğlu(Dulkadıroğlu) Ali Bey, getirilmişti. Osmanlı Ali Bey’i bir sancak idarecisi olarak görürken, o kendini Dulkadır Hanedanının devamı bir bey olarak telakki etmekteydi.

Kayseri, Bozok(Yozgat), Kırşehir ve Tokat taraflarında birçok Dulkadir Türkmenleri yaşamaktaydı. Mısır seferi sonrası Ali Bey, Dulkadir Beyi olarak Elbistan- Maraş’ı idare ederken, kendisine bağlı yerlere de birçok akrabasını ve taifesini yönetici olarak göndermişti. Bu sırada Bozok(Yozgat) valisi olarak onun oğlu Üveys bulunuyordu. Celali isyanlarına adını verecek olan Celal ise Turhal’da dirlik sahibi olan bir Dulkadir Türkmeniydi. Osmanlı öncesi daha serbest hayat yaşayan Celal, ’da ŞAH VELİunvanı altında başına topladığı Alevi (Kızılbaş) adı verilen Türkmenlerle büyük bir isyan çıkardı.

 O, ilk önce Dulkadiroğlu(Şehsüvaroğlu) Ali Bey’in oğlu Bozok valisi Üveys’in evini basarak isyanı başlattı. Gittikçe kuvvetlenen Celal, aslında Dulkadir beylerini, değilde doğrudan Osmanlıları hedef almaktaydı. Bu sırada Celal ile mücadele etmek için Sivas Beylerbeyi Şadi Paşa, asker toplamak üzere Zile’ye gitmişti. Celal’ın üzerine yürüyen paşa mağlup olmuş ve yaralanmıştı. Bu çatışmada Dulkadirlilerden Zünnun Bey’de isyancılar tarafından öldürüldü. Celal’in bu zaferi onun itibarını artırdı. Bu isyan Maraş ve Elbistan yöresinde yaşayan bazı Türkmenler tarafından desteklenmiştir. Bölgeyi muhafazaya memur olan askerler, Celal’in önünden kaçıp gizlenmekten başka bir şey yapamıyorlardı. Durumu defalarca Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’e arz ettiler. Bunun üzerine Padişah Selim, devşirmeden yükselen Rum(Sivas) İli Beylerbeyi Ferhad Paşa’yı, görevlendirerek isyancıların üzerine gönderdi.  Bu ayaklanmayı bastırmakla görevlendirirken, Dulkadir Beyi Şehsuvaroğlu Ali’yi de ona yardım etmekle görevlendirdi.

Yukarıda da bahsettiğim gibi derhal harekete geçen Şehsuvaroğlu Ali Bey, yanına bir miktar Türkmen askeri alarak Elbistan’dan çıktı ve Celal’in peşine düştü. Sivas’a varınca Ferhad henüz Engürye’ye vardığını haber aldı. Ferhat Paşa’nın gelmesini bekleyecek olursa ŞarkiKarahisar’da bulunan Celal’in kaçıp kurtulacağını ve fırsatın elden gideceğini düşünüp hemen takibe koyuldu ve yanında ki diğer paşalar ile beraber isyancıların kaçmasını engellemek için harekete geçti. Dulkadirliler, arazinin yapısını ve isyancıları çok iyi bildikleri için hızla ilerleyerek Gece gündüz yol alıp Celal’a Akşehir civarında yetiştiler. 24 Nisan ’da Şiddetli bir savaş oldu. Celal ve taraftarlarını mağlup ettiler. İsyancıların başı Şah İsmail’in yanına doğru kaçarken, Ali Bey’in oğlu Üveys tarafından takibe alındı. Nihayet Celal ve adamlarını Yörük taifesinden Cunkar Cemaati mensupları yakalamış, onları Şadi Paşa’ya götürürken yolda Üveys onlarla karşılaşmış ve isyancıları onlardan teslim almıştı. Üveys Celal ve adamlarını babasına teslim etti, O da vakit kayıp etmeden kafalarını kesti. Ali Bey, isyanın lideri Celal’in başını padişaha Yavuz Sultan Selim’e gönderdi. Selim Han, çok memnun olup Ali Bey’e hil’at ve murassa bir kılıç göndermiştir.

 Böylece bu ayaklanma 24 Nisan ’da Celal adlı Türkmen’in Ali Bey, tarafından ortadan kaldırılması ile isyan bastırılmış oluyordu. Bu ayaklanmaya başta Dulkadirler hanedanından Ali Bey’in akrabası Hisar Bey ve ailesi olmak üzere birçok Dulkadir Türkmenide iştirak etmişti. Dulkadir ailelerinden özellikle Alaüddevle taraftarları Osmanlı yönetimini bir türlü benimsemek istemiyorlardı. Bunlar Ali Bey’in takibine uğrayarak yakalanıp hapsedilmişlerdi. Şehsuvaroğlu Ali Bey ve oğulları Celal’in isyanında gösterdikleri başarı ve kahramanlık ise Ferhat Paşa tarafından kıskanılmış ve onlara kin duymasına sebep olmuştur.

            Sonuç: 16 yüzyılın başlarında meydana gelen Bozoklu Celal’in ayaklanmasından sonra Osmanlı Devleti’nde devlete ve düzene karşı çıkan hemen hemen her başkaldırıya bu isyana nispeten CELALİ tabiri kullanılmıştır. Celali isyanları başlangıçta Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Alevi Türkmenlerin, Safevi Türk Devleti’nin tahrikleri ile devlete başkaldırmalarıyla ortaya çıkmışlardır. Özellikle Yavuz ve Kanuni zamanında çıkan ayaklanmaların dini karakterli olmalarına rağmen; 16 yüzyılın sonlarından itibaren Karayazıcı ile başlayan isyanların daha çok ekonomik, sosyal, idari ve diğer sebeplerden olduğu kesindir.

            CELALİ İSYANLARININ SONUÇLARI

Celali isyanları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirdi. Ağır vergiler yüzünden ya da “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçti. Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar. Osmanlı toprak düzeninin belkemiği olan tımar sistemi bozuldu. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu. Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı.

KALENDER ÇELEBİ İSYANI YA DA KALENDER ŞAH İSYANI

Bu isyanların içinde en büyüğü olan Kalender Çelebi veya Kalender Şah İsyanı’ından bahsetmek istiyorum.

 'de Kalender Çelebi adında birinin isyanı ile başlayan ayaklanmadır. Kalender Çelebi İsyanı yılında Osmanlı Devleti'ne karşı Anadolu'da çıkan dini ve aynı zaman da sosyo-ekonomik içerikli büyük bir isyandır. İsyanın lideri Hacı(Hace) Bektaş-ı Veli'nin soyundan geldiğine inanılan, Bektaşî tarikatının postnişinliğini yapan Kalender Çelebi'dir.

Başlangıcı

            Ankara- Kırşehir bölgesinde Kalender Çelebi adlı bir derviş, Divane Dündar adındaki yardımcısıyla ayaklandı. Şah unvanı bulunan Kalender Çelebi Maraş-Elbistan ve civar bölgesinin Alevî kanaat önderidir. Kalender Çelebi'nin etrafına toplanan yakın taraftarlarının büyük bir kısmını, Maraş- Elbistan bölgesinde Dulkadır Devleti'nin ortadan kaldırılmasından sonra vergi sisteminde yapılan haksızlıklar sonucunda dirlikleri ellerinden alınmış sipahiler teşkil ediyordu. Türkmen hareketlerine destek sağlama gibi nedenlerle kendini destekleyen Alevi Türkmen kitleleriyle birlikte ayaklandılar. Kalender Çelebi isyanı, Maraş, Elbistan, Sarız, Kayseri ve Sivas yörelerinde çok etkili oldu.

 Kalender Çelebi, İlk önce Diyarbekir Beyi Hüsrev Paşa komutasındaki birliklere Pasinli Ovası’nda yenildi. Ancak kendisini destekleyen Türkmen kitlelerinin artmasıyla ve güçlenen kuvvetleriyle birlikte yeniden Hüsrev Paşa'nın üzerine yürümüş ve paşayı Adıyaman yakınlarında Kuruçayır'da yenilgiye uğratmış böylece intikamını almıştır. Hareket daha sonraki dönemlerde Osmanlı ile arası açık olan Sünni Dulkadirli beylerinin de katılımıyla güneydoğuya yayılmıştır. İleriki dönemler de tımarları elinden alınmış sipahilerin ve onlara bağlı askerlerin de katılımıyla Orta Anadolu'ya yayılmıştır. Kısa zamanda büyük bir ayaklanmaya dönüşmüştür. İsyanın vurucu gücü haline gelen tecrübeli sipahiler Kalender'e bağlılıklarını bildirmiş, isyanın yayılmasında önemli rol oynamışlardır.

Bastırılması

Bunun üzerine Vardari yakınlarında bulunan Padişah Kanuni Sultan Süleyman Han, Anadolu’nun isyanlar neticesinde karıştığı haberini alınca Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ile Karaman Beylerbeyi Mahmud Paşa’yı gönderdi. Behram Paşa’nın komutasında Saruhan, Karaman, Bursa, Alaiye, Halep beylerininde katılımıyla ordusuyla Kalender'in üzerine yürümüş önce Adana taraflarında yapılan savaşta Halep bey’i isyancılara yenilmiştir. Sonra Behram Paşa Tokat’a yürümüş bu seferde Tokat yakınlarında Cincife’ de Kalender'in kuvvetlerine yenilmiştir. Cincife ‘de yapılan savaşta Saruhan, Bursa ve Karaman beyleri ile çok sayıda devlet adamı ölmüştür ve Osmanlı kuvvetleri e yakın kayıp vermiştir.

Cincife yenilgisi Kalender in gücünü iyice arttırmış, Bu sırada Kalender Çelebi bazı Dulkadir beylerini de yanına alarak Kayseri'ye hareket etmiştir. Behram Paşayı Sarız da beklemiş, Sarız da yapılan savaşta Osmanlı ordusu gene yenilmiş burada ise dolayında kayıp verilmiştir. Bu hadiseden sonra Kalender’in şöhreti her tarafa yayıldı. Dulkadırlılaraın büyük bir çoğunluğu onun tarafına geçtiler. Çünkü Ferhad Paşa, Şehsuvaroğlu Ali Bey’i öldürüp, ocağını da söndürünce, Padişaha Dulkadiroğullarından tımarın kaldırılmasını ve bütün tımarların Hazine-i Hümayuna devrini arz etmişti. Bunun üzerine Dulkadırlılaraın tımarları ellerinden alınmıştı. Bundan dolayı Dulkadırlılar Kalender isyanı çıkınca hemen ona katıldılar. Kalender Çelebi’nin etrafına toplananlar her geçen gün arttı. Hatta sayıları bir ara üzerine çktı.

 () İsyanın büyümesi ve büyük zararlara yol açması Kanuni’ yi harekete geçirmiştir. İsyanı bastırma görevi Kanuni en güvendiği devlet adamı olan Sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa'yı Kalender Çelebinin niçin bu kadar güçlendiğini araştırması ve isyanı bastırması için görevlendirdi.   Nihayet Sadrazam İbrahim Paşa bizzat Elbistan'a gelerek bu durumu yerinde inceledi. Pargalı İbrahim Paşa’nın yanında askeri vardı. Bu yüzden isyancılara hücum etmeyip yanında bulunan tecrübeli kişilerle konuyu tartıştılar.

 Bunlarda Dulkadırlıların tımarlarını verip onları kendi taraflarına çekmeyi uygun olacağını bildirdiler. Gerçektende Kalender Çelebi'nin etrafına toplananların büyük bir kısmının dirlikleri kesilmiş sipahiler ve haksızlığa uğrayan Türkmenler olduğu anlaşıldı Pargalı Damat İbrahim Paşa daha fazla Müslüman kanı dökülmemesi ve isyanı bastırmak için uygun ortamı hazırlamak için isyana destek veren Dulkadir aşiretleri ve sipahileri isyandan desteklerini çektirmeleri için görüşmeye çağırmıştır. Buna bağlı olarak topraklarından sürgün edilen Türkmen aşiretler yurtlarına geri dönecek, vergi borçları affolucak, kellesi vurulan Şehsuvaroğlu Ali Bey ve oğullarının özrü olarak bölgenin yönetiminin yeniden Dulkadirli beylerine verilecekti. Sipahilere ise tımarları ve dirlikleri geri verilecek, askere geri dönmelerine izin verilecek, önceki hataları affolucaktı. İbrahim Paşa nın bu hamlesi ve teklifleri çok işe yaradı. Sipahiler ve Türkmen aşiretleri teker teker desteklerini çekmeye başladılar.

Tokat, Amasya, Sivas bölgesi ile bağlantısı kesilen kuvvetler zayıfladılar. Maraş dışındaki bölgelerde asayiş sağlanınca Kalender in üstüne yüründü. İbrahim Paşa komutasındaki birlikler önce Elbistan’ a yürüdü. Bu sırada Kalender in yanında kendisine inananlar ve müritleri kalmıştı. Birde tüm tekliflere, rağmen Kalender in daima yanında duran ve isyandan desteğini çekmeyen Dulkadirli Bey Veli Dündar. Kalender daha sonra kuvvetleriyle birlikte Nurhak dağlarına çekildi. Pargalı Damat İbrahim Paşa Kalenderin üzerine Bilal Mehmet ile Divane Pervane’yi Kalenderin kaldığı Nurhak’ın Başsaz denilen yaylasına gönderdi. (Baş-saz yaylağında) 22 Haziran tarihinde karşılaştılar. Yapılan çarpışmada yakalanan Kalender Çelebi idam edilmiş ve taraftarları da dağıtılmıştır. Şah unvanı bulunan Kalender Çelebi Maraş-Afşin-Elbistan-Göksun ve civar bölgesinin kanaat önderidir Burada yapılan savaşta asiler tümüyle(müritler, isyancılar ve diğerleri) imha edildi.  Kalender Şah ve kendisini destekleyen Veli Dündar'ın başları kesilerek,  kelleleri İstanbul’a Padişahın huzuruna getirilmiştir.

 Not: (Başsaz yaylası’nın yeri ile ilgili değişik bir görüş daha var. Sarız İlçesi’nin Tarla ile Darıdere köylerinin arasında Binboğa dağı’nın batı cephesine düşmekte olduğunu söylemektedirler. Buna göre olarak Başsaz yaylası Sarız İlçesi’nin sınırları içinde olduğudur.)

Sonuçları

Kalender Şah Çelebi İsyanı Anadolu da Alevilik-Bektaşilik üzerine kurulu çıkan son büyük isyandır. Bu isyandan sonra bir daha büyük bir ayaklanma çıkmayacak, çıkan bazı büyük Celali İsyanları(Kalenderoğlu, Karayazıcı isyanları gibi) da Alevi nitelikli olsa da temeli Dini amaçlara dayanmayacaktı. Kalender Şahın öldürülmesi üzerine Bektaşi tarikatının Anadolu da ki faaliyetlerine son verilmiş ve tarikattaki çok sayıda dedebaba öldürülmüştür.

Bu ayaklanmayla birlikte Hacı (Hace) Bektaş postu 35 yıl postnişinsiz kalmış, yılında Dedebaba unvanıyla Sersem Ali Dedebaba Hacı Bektaş postuna oturmuştur. Bu tarihten sonra Dedebabalar Hacı(Hace) Bektaş postunun sahipleri olmuştur. Bektaşilik; bu olaylardan sonra BABAGAN ve DEDEGAN diye ikiye ayrılıp yıllarca karşılıklı olarak Postnişin için hak iddiasında bulunmuşlardır

Not* Postnişin nedir: Tarikatlarda, dergahta posta oturan, yani o dergahın başında bulunan şeyhe verilen isim. Postnişin olan kişi o tarikatta merkezi otorite hükmündedir. Onun destur verdiği, vekalet verdiği halifeleri vardır. 

Bu isyanın etkileri devam ederken Sivas’ta Pir Sultan Abdal çeşitli nedenlerden ötürü 72 müridiyle birlikte başkaldırmış, bu olayda Sivas valisi Hızır Paşa tarafından bastırılmış, halk ozanı Pir Sultan Abdal asılmıştır. Anadolu da Sünni-Alevi Türkmen ittifakı yaşanmıştır. Fakat bu ittifak erken bozulmuştur. Bu bölgede Şafii Kürt beyleri büyük güç kazanmıştır. Şeyhülislam Ebu Suud’un “Kızılbaş katli vaciptir” fetvası çıkmıştır. Bu fetva bu işin tuzu biberi olmuş olup, Anadolu insanının toplumsal barışının önünde engel gibi durmuştur.

Not* PİR SULTAN ABDAL: Tarihi kaynaklarda hakkında bilgi bulunmamaktadır. Yaşamının büyük bölümü Sivas'ın Yıldızeli İlçe ’sinin Çırçır Bucağına bağlı BANAZ köyünde geçtiği tahmin edilmektedir. Asıl adı Haydar'dır. Devşirilen Osmanlıya karşı, devlet kadrolarından uzaklaştırılan, horlanan, aşağılanan, ezilen, adaletsizliğe uğratılan Türk (Türkmen) Halkının isyan ve direnişinin Türkçe sesidir.

            I. Süleyman ile İran Şahı I. Tâhmasb zamanında yaşadı. İran şahının tahriki ile Osmanlı Devleti aleyhine olan isyana katıldığı ve İran lehine casusluk yaptığı gerekçesi ile Hızır Paşa tarafından Sivas'ta asıldı. İdam edilerek ölen Pîr Sultan Abdal'ın ölümünün, ya da yılları arasındaki bir tarih olduğu sanılmaktadır. Ayrıca Pîr Sultan Abdal, şiirlerinde Allah, İslam Peygamberi Muhammed, Ali, On İki İmam ve Ehl-i Beyt sevgisini sıkça işlemiştir. Ayrıca sosyal konulara da yer vermiş ve bunları birer sosyal uyarı niteliğinde işlemiştir. 

Çoğu şiirini nefes tarzında yazmıştır. Alevi bir şair olduğundan Hak-Muhammed-Ali motifini kullanmıştır. Alevi geleneklerine bağlı bir dergâh ortamında yetişmiştir. Alevi ekolü tekke eğitiminin etkisiyle insanlar arasında bu yola çağıran bir şahıs olmuştur. Medrese öğrenimini Erdebil'de görmesine rağmen, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilenmemiştir.

            Aleviler arasında Yedi Ulular olarak bilinen Yedi Ulu Ozan'dan birisidir. Genellikle Osmanlı bürokrasisine karşı tutumuyla bilinir. Deyişlerinde eski Türk kültürünü ve Alevi inancını yansıtır. Ölümünün ve deyişlerinin etkisiyle kolektif bir bilinç oluşmuş, onun adına birçok şiir, söz, anı oluşturulmuştur. Anadolu halk kültürünün yaşayan bir ögesi olarak görülmüştür.

Not: YEDİ ULULAR (Yedi Ulu Ozan ) Alevi-Bektaşi inancı içerisinde sayısız yol önderleri çıkmıştır. Bu kamil ve bilge insanlar dönemi içerisinde topluma rehberlik yapıp, yollarına ışık olmuşlardır. Aynı zamanda Türk Halk kültürüne ve edebiyatına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Çeşitli zaman dilimleri arasında yaşayan ve Alevilikte yedi ulu ozan olarak anılan Seyyid Nesimi, Şah Hatayi, Fuzuli, Yemini, Virani, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet büyük Türk Ozan ve Şairleridir. Alevi Bektaşi Cem ibadetlerinde bu ozanların deyişleri, nefesleri söylenir.

1-SEYYİD NESİMİ: Bağdat'ın Nesim Kasabasında yetişmiş Diyarbakır yöresine yerleşen Azerbaycan Türküdür. Oğuzların Bayat Boyuna mensuptur. Azerbaycan kaynaklarına göre Azerbaycan'ın Şamahı kentinde doğmuştur. yüzyılın en büyük Türk şairlerinden biri olan Seyyid Nesimi Alevi Bektaşi Cem ayinlerinin bir öğesi olan ''Nesimi Darı'' ile kendisine olan sevgi, bağlılık ve özlem ifade edilmiştir. Şah Nesimi ve Can Nesimi diye de anılmaktadır.

2-ŞAH İSMAİL: Güney Azerbaycan Erdebil kentinde doğmuştur. Annesi Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın kızı Alemşah Begüm Sultandır. Şah İsmail Azerbaycan Türküdür. Safevi Kızılbaş Türkmen Devletinin kurucusudur. Türkmen liderliği, devlet kuruculuğu yanında büyük bir Türk Şairidir. Alevi Bektaşi Cem ibadetlerinde nefes ve deyişleri en çok okunan ozandır.

3-FUZULİ: Asıl adı Mehmet. Kerkük'te Bayat Türkmen Boyunun Karyağdı soyundandır. Yaşadığı yüzyılda Türk Edebiyatın en büyük şairi olan Fuzuli aynı zamanda dünyanın en büyük lirik şairidir. Eserleri yüzyılar boyu bütün Türk Ülkelerinde okunmuş pek çok şair kendisini taklit etmiştir.

4-YEMİNİ: Tuna Irmağı Bölgesinde yaşamış Türkmen Ozanıdır. Faziletname isimli Türkçe eserin sahibidir. Bu eser beyitten oluşmaktadır.

5-VİRANİ: Eğriboz adasında doğmuştur. Balkanlarda Demir Baba'dan babalık icazeti almış Türkmen Bektaşi ozanıdır: Şah İsmail ve Pir Sultan Abdal'dan sonra nefesleri cemlerde ve dost meclislerinde en çok okunan şairlerdendir.

6-PİR SULTAN ABDAL: Sivas Yıldızeli ilçesi Banaz köyündendir. Asıl adı Haydar'dır. Devşirilen Osmanlıya karşı, devlet kadrolarından uzaklaştırılan, horlanan, aşağılanan, ezilen, adaletsizliğe uğratılan Türk/Türkmen Halkının isyan ve direnişinin Türkçe sesidir.

7-KUL HİMMET: Tokat ili Almus ilçesi Varsıl yeni ismi Görümlü köyü Türkmenidir. Oğuzların Bayat Boyuna mensuptur. İyi bir tekke eğitimi almıştır. Şah İsmail ve Pir Sultan'dan sonra üçüncü büyük ozandır.

DEVAM EDECEK

 

Celali- Türk İsyanlarına Objektif Bakış

Şeyh Celal, Yozgat yöresinin Celali-Türkmen önderlerinden biridir.___funduszeue.info

Celali isyanları, topraksız bırakılan, Arabın zemzem suyunu Anadolu halkının terinden daha kutsal sayan, yozlaşmış, batağa batmış, çıkar ilişkisi içerisinde karanlığa gömülmüş, rüşvetin, yolsuzluğun içine batmış bir yönetime karşı bir Türk halkının  isyandı.

 

funduszeue.info

 

Bunun bir çok sebebini sıralayabiliriz ancak şu bir gerçek ki asıl nedeni, yozlaşmaktan, öz değerlerine düşman olmaktan ibarettir.

 

Osmanlı kadılarının adaletsizliği, her yere rüşvetin bulaşması, Mısır gibi yerlerin fethi ile Anadolu&#;daki dini teokratik anlayışın önemli ölçüde değiştirilmesi, ağır vergiler tarafından ezilen köylüler, devşirmelerin Osmanlı yönetiminde söz sahibi olması ve Türk halkının aşağılanması, Türk halkına &#;Eşek Türk&#; gibi yakıştırmalar yapılması,  siyasi ve sosyal sebeplerden kaynaklı farklı toplumların Anadolu&#;ya getirilerek iktidarı sağlamlaştırma ve pekiştirme arzusu, yok etme ve imha planları gibi çeşit sebepler Celali İsyanlarını tetikleyecektir.

Hubyar Sultan, Tokat yöresinin önemli Celali-Türkmen önderlerinden biridir.___funduszeue.info

Fatih sonrasından başlayıp iki yüzyıl kadar bir sürede meydana gelen Türkmen hareketleri içinde, bütün Türkmen/Oğuz boyları, Osmanlı kaynaklarında &#;mülhid&#; , &#;Rafizi&#; olarak adlandırılan Alevi inancına sahiptiler. Bu dönemde, genellikle boy adı çekilerek, hiçbir Türkmen kitlesi, Alevi itikadının dışında, yani Sünni olarak ifade edilmez. Bu bakımdan, ayaklanan Türkmen kitlelerin, kaynaklarda itikadi vaziyetlerinin özellikle işaret edilerek öne çıkarılması, onların itikadi bir mücadele içinde olduklarını belirlemez. Bilinen şudur ki ayaklanmaların meydana geldiği bölge halkı büyük çoğunlukla &#;Kızılbaş Türkmen&#; kökenli idi.

yüzyılın son çeyreğinden başlayıp yüzyıl boyunca devam eden ve yüzyılın çeyreğine kadar devam eden bir ayaklanmadır. Bu Türkmen ayaklanmalarının &#;Celali&#; adıyla anılması, Yavuz&#;un son döneminde Yozgat yöresinde Türkmen ayaklanmalarının başını çeken Bozoklu Celal&#;in adından kaynaklanır. Günümüzde halen bu olaylar, mezhebi başkaldırılar olarak anılmaktadır. Halbuki ayaklanmalara sebep olan tepkilerin kaynağı, memleketteki iktisadi krizin yanında, Türkmen sipahilerin tımarlarının ellerinden alınarak saraya yakın devşirme-kul tabakalarına verilmesi ve ahalinin ödeyemeyeceği miktardaki vergi talebi ve bunun zorla tahsil edilmeye çalışılması idi. Bu isyanlar, ilk olarak, kırsal kesimde, Alevi eğilimli Türkmen muhitinde başlamışsa da bu hareketlere tımarlı sipahiler, çiftçiler ve bir kısım Sünni şehir ahalisi de katılmıştır. İktisadi çöküntüden dolayı çoğu yerde yokluk, açlık doruk noktasına ulaşmıştı. Kanuni devrinin son yıllarında hükümete sunulan bir raporda halkın açlık yüzünden &#;ot otladığı&#; kaydedilmektedir.

 

___n
___n
___n

Anadolu&#;nun etnik ve mezhebi yapısı önemli ölçüde değişecektir. Osmanlı kendi Mısır&#;dan getirdiği din adamlarını Anadolu&#;ya sokmuş. Bu devşirme din adamlarının verdiği fetvalar Anadolu&#;yu buhar kazanı gibi yapmıştı.  Seküler hayat tarzını benimsemiş, Sufi/Tasavvuf anlayışı gelişmiş, doğa ve hayata olan yorumu çağa göre diğer toplumlardan gelişmiş olan Türk insanı yerine, yozlaşmış bir Türk toplumu haline getirecektir.

Türk insanının hayat görüşünü yansıtan Alevi-Bektaşilik gidecek, Alevi-Bektaşilik yaşam koşullarını sarp yamaçlarda, ovalarda ve dağlarda arayacak, Alevi-Bektaşilik yerini, Kürt Azcimendi, Hizbullah, Nakşibendi, Menzil, Barzani tarikatları gibi tarikatlar alacaktır.

Daha çok kervanları soyarak ve eşkiyalık faaliyeti ile yaşamını sürdüren Kürtler, Şafii mezhebindendi. Zagros-İran dağı eteklerinde yaşıyorlardı. Doğu Anadolu&#;da hakimiyeti sağlamak isteyen Osmanlı, Kürtlere toprak vaadi vermiştir. Bu toprak vaadini duyan Kürt toprak ağası ve derebeyleri ağızlarından salya akarcasına bölgedeki Kızılbaş-Türk halkını katlederek bölgede bir nüfus oluşturmayı başarabilmişlerdir.

Kürt derebeylerden ve şeyhlerinden İdrisi Bitlisi yazdığı Selimname  şöyle bir fetva vermiştir:

&#;Bir Kızılbaş(Türkmen) öldüren, 7 defa Hacca gitmiş gibi sevap kazanır.&#;

İdrisi Bitlisi, yaptıklatı katliamı ise ballandıra ballandıra Yavuz Sultan Selime mektupla bildirmiştir:

&#;Cân-ı gönülden İslâm&#;ın Sultanı&#;na biat ettik. Mülhid Kızılbaşlar(Türkmenler) den uzak durduk. Kürdistan diyarı bir aylık mesafededir. Kızılbaş(Türkmen)&#;ın dalâlet ve bid&#;atlerini kaldırıp, Ehl-i Sünnet üzre Şafiî mezhebini icra ettik. Hutbelerde İslâm Padişahı&#;nın adını zikredip, onun yardımını bekliyoruz. Mevlâna İdris&#;i yüce huzurunuza gönderdik. Cümlemizin talebi budur. Bu muhlis kullara yardım buyuralar! Zira bizim beldelerimiz Kızılbaş(Türkmen)&#;e çok yakındır. Diyarbekir, Bağdat, Azerbeycan ortasında bulunuyoruz. Yıllardır bu mülhidler sitem kılıcıyla kökümüzü kazımıştır. 14 sene bizimle savaşmışlardır. Muhabbet üzre olduğumuz padişahımızdan, temiz inançlı bizleri o zalimlerden kurtarmasını bekliyoruz. Zira bizler kendi başımıza onlarla baş edemeyiz. Kürt taifeleri muhtelif kavim ve aşiretlerden oluşmaktadır. Din birliğimiz dışında birbirimize tâbi olmamız mümkün değildir. Sünnetullah (ALLAH&#;ın takdiri) böyledir. Padişah bize yardım ederse, Irak, Arap, Acem ve Azerbaycan beldelerinden o sitemkârların elleri kesilmiş olacaktır.. Bu civarda 50 binden fazla kişi helâk olmuştur. Eğer bu sene Sultan bize yardım ederse, uhrevî ve dünyevî kazançlara nâil Olacaktır.&#;

İsyanlar patlak vermiş, bu isyanlar Kuyucu Murat(Hırvat), İdrisi Bitlisi(Kürt) gibi devşirmeler sonucunda çok büyük kanla bastırılmış. Anadolu&#;nun etnik ve mezhebi yapısı değiştirilmişti.

Bu katliamlar neticesinde kimileri ya İran&#;a kaçmış kimileri asimile olup Sünnileşmiş kimileri de yüzyıllar boyı onları saklayıp, koruacak dağ, ova ve yaylakları mesken tutmuşlardır.  Kimileri de Şafii Kürtlerin baskısı ve katliamları ile Kürtleşmiştir.

Saklanmayan ve kaçmayan kalabalık Türkmen aşiretleri ise bugünkü Bulgaristan ve Makedonya topraklarına sürgün edilmişlerdir, o vakte kadar yalnız Batı Anadolu&#;dan yapılan iskanlarla az bir Türk nüfusuna sahip olan Balkanlarda bu tarihten itibaren Türkler çoğalmıştır. Ancak tarihten önce de Balkanlarda Türk nüfus  zaten vardı. Özellikle Gagavuz Türkleri ve Alevi-Bektaşi Türkmenler bu bölgede yaşamaktaydı. 

Maraş Celali-Türkmen önderlerinden Kalender Çelebi.VALİ, GÖREVE funduszeue.info

 

 

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası