bayanlar kahvesi / Bekleyen Kadınlar Kahvesi | Silivri Hürhaber

Bayanlar Kahvesi

bayanlar kahvesi

Bekleyen Kadınlar Kahvesi

Kasabanın içlerinde, merkeze yakın dar sokağa sıralanmış kahvelerden birine oturuyorum. Antika niyetine eski eşyaları mor kadifeden bir masa örtüsünün üzerine serpiştirmişler. Hemen yanındaki ahşap rafta eski basım kitaplar, karton kutuya istif edilmiş siyah beyaz fotoğraflar ve plaklar var. Bir fotoğraf yazısı kaleme almam gerekiyor.

Karton kutudaki fotoğrafları arkaları dönük bir şekilde karıştıracak, içlerinden birini seçeceğim, şansıma çıkan fotoğrafın bana düşündürdüklerini, hissettirdiklerini ve tetiklediği her ne varsa yazacağım.

Bu yüzden geldim Bekleyen Kadınlar kahvesi de denen bu kahveye.

Zamanında Almanya'ya işçi olarak çalışmaya giden bir adamın karısı kocasının gönderdiği marklarla açmış burayı. Kahve duyulunca kocası nafakasının peşinden yurtdışına gitmiş başka kadınlar da müdavimi olmuş.

Yaz tatilini kasabada geçirmeye gelen bir muhabir kahvenin fotoğraflarını çekip yaygın bir gazetede hikayesini anlatınca enikonu ünlü bir yer olmuş.

İşte o gazete sayfası çerçeveletilmiş olarak hala duvarda asılı olarak duruyor.

Bir masanın etrafına sığınmış, örgü ören, yakası kürklü mantolu, başörtüleri çenelerinin altından düğümlenmiş dört kadın, biraz utangaç, azıcık şaşkın objektife bakıp kalmışlar öyle. Tarih, on iki mart bin dokuz yüz altmış iki.

Gazete sayfasının neredeyse yarısını kaplayan fotoğrafın altına büyük puntolarla “beklerken boş durmuyorlar” yazılmış.

TRT gelmiş, siyah beyaz çekimler yapmış, kadınlar eşlerine umut dolu, özlem dolu mesajlar göndermiş.

Kahveyi açan kadın Almanya'ya gidince başkasına devretmiş burayı, tahminim onlar çalıştırmaya devam ediyor.

Bana bu hikayeyi biri mi anlattı yoksa kendim ayaküstü mü uydurdum? Sizlerin bunu bilmenize imkan yok tabi, öykülerin güzelliği de biraz burada değil mi? Hayale yakın, gerçeğe yakın! Olabilir mi acaba?

O yüzden kahvenin müdavimlerine, örgü ören kadınlara ne olmuş diye sormaya niyetleniyorsanız, vazgeçin bundan.

Gidenler bekleyen birilerini bırakırlar arkalarında, kimi gelir, kimi gelmez. Bazı insan unutur, bazı insan unutmaz.

Hüzünlü yaşanmışlıkların, gözlerin sulanmasına sebep olan, iç çektiren insan hikayelerinin tarihin sarı yaprakları arasında kaybolmuş olma ihtimali çok yüksek olduğu için kadınlar eşlerinin yanına gitmişleeer diyerek bağlıyorum meseleyi.

Yeni yılın bu ilk akşamında insanların keyfini kaçırmanın gereği var mı?

Arada nasıl yazıyorsun diye soranlar oluyor.

Bu sorunun soran kişiyi tatmin edecek bir cevabı var mı bilmiyorum.

Bazıları inanılmaz resim yapıyor, bazıları eşsiz fotoğraflar çekiyor, bazıları pek çok dili ana dili gibi konuşabiliyor. Bazıları da yazabiliyor.

Çoğu insanın dikkatini çekmeyen detaylara fazla takılıyorum belki de? Balığa gittiğim zamanlarda, kıyıda beklerken can sıkıntısından hayaller kurduğum da oluyor elbette. Hani dalıp gitmişim dediğiniz zaman, nereye daldın, nereye gittin diye sorulmuyor ya, onun gibi bir şey.

Mesela şu köşede duran eski Argus marka fotoğraf makinesine bakınca, kısa boylu, uzun saçlı, orta yaşlarda, boynunda fuları, İspanyol paça pantolonuyla bacak bacak üstüne atmış bir adam geliyor gözümün önüne.

Zamanı ileriye sardığımda elleri titreyen, bastonlu, kasketli, avurtları çökmüş bir ihtiyara dönüşüyor!

İhtiyar, sıcak bir yaz günü, kasabanın tozlu yollarında ayaklarını sürüyerek, daha önce de birkaç eşyasını satmak zorunda kaldığı antikacıya götürüyor fotoğraf makinesini.

“Bunlardan çok var.” diyor antikacı. “Çok olunca para etmiyor biliyorsun.”

Satmıyor ihtiyar baba yadigarı Argus'u, eski yerine televizyonun üzerine tozlanmaya bırakıyor.

Kimi kimsesi olmayan ihtiyarı kokmaya başlayınca komşuları buluyor evde.

Sigara dumanından kahverengiye dönmüş tülün arkasından sokağı seyrederken sürekli oturduğu berjerde vermiş son nefesini. Pijamalarının içinde daha da küçülmüş, kalıvermiş öyle.

O hengamede komşulardan biri kaşla göz arasında almış fotoğraf makinesini meraklısına çok ucuza satmış. Meraklısı da kahvenin sahibine hediye etmiş.

Hayat!

Mor kadifenin üzerinde duran Underwood marka daktilonun ilk sahibi Amerikalı romancı, hikaye yazarı ve gazeteci, Ernest Hemingway!

Fiyatı, iki yüz doksan bin dolar.

Düğünlerinden önce Angelina Jolie, Brad Pitt'e düğün hediyesi olarak vermek istiyor bu daktiloyu.

Jolie'nin bağlı olduğu ajans daktiloyu elinde bulunduran Los Angeles Polis Komisyonu Şefi Steve Soboroff ile temasa geçiyor.

Soboroff on bir bin dolar avans hemen verilirse daktiloyu satabileceğini söylüyor. Miktar Jolie için para değil. Avans yatırılıyor hemen fakat ne oluyorsa Soboroff daktiloyu satmaktan vazgeçiyor.

Çok geçmeden de kayboluyor daktilo, taa ki bu kahvede tekrar ortaya çıkana kadar!

“Bekleyen kadınlara ne olmuş” diye soruyorum şekerli Türk kahvesini su ve lokumla birlikte masaya bırakan garsona, cevap vermeden önce gülüyor.

“Ali ağabey Argus marka fotoğraf makinesini bir arkadaşının ofisine çay içmeye uğradığında görmemiş miydin sen, televizyonun üzerinde?”

Bunu nasıl bilebilir diye geçiriyorum içimden.

“Evet!”

“Bekleyen Kadın, Ransom Riggs'in Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları adlı romanında Galler kıyısında yer alan bir kasabada denizde kaybolanların anısına yapılmış heykelin adı değil miydi?”

Bu defa korkarak bakıyorum delikanlıya.

“ Evet haklısın!”

“Bir gece, acaba Hemingway yazılarını daktiloyla mı yoksa elle mi yazıyordu diye merak etmiştin de Underwood marka daktilonun hikayesini internetten okumamış mıydın ağabey?”

Cevap vermiyorum bu defa.

“Kasabanın içlerinde, merkeze yakın dar sokağa sıralanmış kahvelerden birinde oturmuyorsun Ali ağabey ne böyle bir kahve var ne de benim gibi bir garson!”

Balıktayım o zaman diye düşünüyorum, sorumu tekrar ediyorum.

“Bekleyen kadınlara ne olmuş?”

“Hepsi kocalarının yanına Almanya'ya gitmiş. Mutlu, mesut yaşamışlar” diyor kaybolmadan önce… “Unuttun mu ağabey bu akşam yeni yılın ilk akşamı…”

Kendi kendime gülüyorum, soran gözlerle bakan arkadaşa dalıp gitmişim öyle diyor yemleri değiştirip oltaları tekrar suya atıyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GÜNDEM

Beykoz’da bir anne kızın eseri olan kadınlar kahvesi, sıcak samimi hem de kadınların kendisine ait. Kadınların emeğiyle kadınlar için bir nefes alma mekanı

Piray AKARER

Beykoz, İstanbul'un Anadolu yakasının genelinin aksine sıcak Anadolu havasını henüz tam olarak kaybetmemiş ve hâlâ yeşil kalabilmiş sayılı ilçelerinden biri. Şehri gittikçe beton yığınına çevirmeye başlamış olan koca rezidansların arasında bunaldığınızda nefes almak için kaçabileceğiniz, doğayla iç içe olan ender yerlerdendir Beykoz. Ne zaman İstanbul'a gelsem mutlaka kaçıp denizin ve ağaçların kokusunu içime çekebileceğim bu ilçeye mutlaka uğrarım. Çünkü özellikle baharda iki yanı devasa ağaçlarla sarmalanmış yollarından geçerken aldığım o ıhlamur ve hanımeli kokularını iliklerime kadar hissederim bu yollarda. Boğaza karşı olmasını ve mayıs ayında kısa sürede açıp kayboluveren erguvanların güzelliğini de söylemeye gerek yok sanırım. Sadece bunlarla da kalmaz Beykoz; hâlâ ayakta kalmaya çalışan küçük balıkçı teknelerindeki balıkçıların sıcacık muhabbetlerinden büyük AVM’lere inat küçük esnaf kültürünün yaşatılıyor olması da ayrıcalıklı kılar onu. Bu nedenle İstanbul'da yaşamak istersem yerleşmek isteyeceğim sayılı yerlerden birdir Beykoz.



Hem şehre yakın hem şehirden uzak bir tatil kasabası havası olan bu ilçe uzaktan oldukça muhafazakar gibi görülse de aslında içinde yaşadığınızda farklı kültürlerden insanların birbirlerine nasıl da anlayışla yaklaştığını, ilişkilendiğini görebilirsiniz. İstanbul'un genel olarak bilinen gece hayatından farklı olarak havaların ısınmasıyla başlayan gece yarılarına kadar süren sahildeki hareketlilik ve termos çayları eşliğinde yapılan sohbetlerin tadına doyum olmaz. Dışarıdan sosyal hareketliliğin sınırlı gibi göründüğü bu ilçeye son ziyaretimde beni oldukça heyecanlandıran yeni bir sürprizle karşılaştım. Yine yakın bir arkadaşımla görüşmek ve Beykoz'un güzel atmosferini yeniden solumak için geldiğimde, sahile yakın ara sokaklardan birinde bir pankarta denk geldik. Pankartın üzerinde Beykoz Kadınlar Kahvesi yazıyordu.



Bizim için güzel bir sürprizdi. Hemen içeri girdik ve kahvehanenin sahibi olduğunu öğrendiğimiz Gamze Hanımla tanıştık. Tüm içtenliğiyle buyur etti bizi içeriye ve bu sayede başladı sıcak muhabbetimiz. Bahçe içinde tertemiz masa örtüleri ve küçük saksı çiçekleriyle süslenmiş olan masalardan birine kuruluverdik hemencecik. Bir yandan kahve ve çaylarımızı yudumlarken, bir yandan da merak ettiğimiz soruları sıralamaya başladık. Amacımız Beykoz için yeni ve de anlamlı bir gelişme olan bu mekanın açılma hikayesini öğrenmekti. Tam 17 yıldır erkekler kahvesi olarak işletilen bir yer iken kadınlar kahvesine dönüşüvermişti Gamze Hanımın birkaç estetik dokunuşuyla. Daha önce eşinin işlettiği bir erkekler kahvehanesiymiş bu mekan. Eşinin dükkanı kapatmak istemesi üzerine fırsatı değerlendiren Gamze Hanım, burayı kadınlar için bir mekana dönüştürme kararı almıştı. Beykozlular ve çevredeki diğer esnaf çok olumlu karşılamışlar bu gelişmeyi. Çünkü Beykozlu kadınlar için yeni bir sosyal alan açılmış bu sayede. Kadınların kendilerini rahatça ifade edebilecekleri, yeni dostluklar kurabilecekleri ve kimbilir belki de zamanla çok güzel dayanışmalara vesile olabilecek bir mekanın açılışı böylece gerçekleşmiş.



Tarihten günümüze kadınlara ait mekanın sınırlarının "baba evi" ya da "koca evi" diye adlandırılan evlerle sınırlandırıldığını düşündüğümüzde kadın - mekan ilişkisinin ne derece önemli olduğunu anlayabiliriz. Kadınlar için 'kendine ait bir mekan'  o derece önemli ve değerlidir ki, bu anlamda atılan her adımın desteklenmesi gerektiği kanısındayım. Bu konuda ilk akla gelen yazarlardan biri olan Virginia Woolf, ‘Kendine Ait Bir Oda’ kitabında bir kadının yazar olabilmesi için kendine ait bir odasının ve parasının olması gerektiğini, aksi takdirde bağımsız düşünemeyeceği için yaratıcılıktan da uzak kalacağını destekleyici bilgilerle iddia eder. Kadınların kendilerine ait bir mekanlarının olması kendi geçimlerini sağlayacak olanakları üretmeleri bu anlamda gerçekten çok elzemdir. Beykoz Kadınlar Kahvesi örneğimizde de Gamze Hanım sadece kendine özel bir alan yaratmış olmakla kalmıyor, hemcinsleri için de kendilerine özel yeni alan açmış oluyor. Bu gerçekten önemsenmesi ve de desteklenmesi gereken bir durum. Kadınların kendi aralarında dayanışabilecekleri, bağımsız yaşam alanları yaratabilmelidirler. Nitekim Gamze Hanımın da bu anlamda kadın arkadaşlıklarının, dostluklarının kurulup güçlenmesi yönünde dayanışma beklentilerinin olduğunu öğreniyoruz.

Gamze Hanım’a teşekkür ettikten sonra hesabı ödeyip çıkmak istediğimizde bir sürprizle daha karşılaşıyoruz. Cüzdanımdan çıkardığım 10 lira yeter mi diye düşünürken borcumuzun sadece 4 lira olduğunu öğreniyoruz. 'Olur mu öyle şey! Bari 5 lira al' dediğimizde ise 'Çay 1 lira, kahve 2 lira eee iki çay bir kahve toplam 4 lira ediyor' diye uzun uzun açıklama yapmaya başlayınca yüzümüzde tatlı tebessümle ayrılıyoruz Arkadaşımla heyecanımız salt bir kadınlar kahvesi açılmış olmasından dolayı değil, bu kahvenin Beykoz gibi bir yerde ilk defa açılmış olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü Beykoz bizce doğasıyla ve sosyal dokusuyla özel bir yerdi. Her şeyden önemlisi görülesi, gezilesi ve de sevilesi bir yer İstanbul'a yolunuz düşerse mutlaka Beykoz'un ara sokaklarını dolaşmanızı, sahilde balık ekmek yemenizi, balıkçılarla muhabbet etmenizi ve şayet kadınsanız mutlaka kadınlar kahvesine uğramanızı tavsiye ederim.

#Beykoz #kadınlar kahvesi #Piray AKARER


nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası