1931 tarih kitabı yalanı / Atatürk'ün yasaklanan tarih kitapları - Güncel - ODATV

1931 Tarih Kitabı Yalanı

1931 tarih kitabı yalanı

Atatürk'e artık o iftirayı atamayacaklar

Atatürk düşmanlarının öteden beri Atatürk’e saldırmak için kullandıkları en önemli yöntem, Atatürk’ün “dinsiz” olduğu ve “dindarlara baskı yaptığı” şeklindeki yalanı durmadan tekrarlamaktır. Yokluk ve yoksulluk içindeki bir toplumla önce emperyalizmi dize getiren sonra da çağdaş bir ulus yaratan Atatürk’ün, “onunla Allah arasında” kalması gereken din-inanç konusundaki tutumuna göre değerlendirilmesi, (gerçekten inanlar için söylüyorum) her şeyden önce günahtır! Çünkü din, Atatürk’ün de dediği gibi, “Allah ile kul arasındaki bağlılıktır”. Atatürk'ün inanıp inanmadığı, az yada çok inandığı kişisel bir tercih olduğundan sadece Atatürk'ü ilgilendirir, ancak "Atatürk'ün din düşmanı olduğu ve dindarlara baskı yaptığı" iddiası herkesi ilgilendirir, bu nedenle de üzerinde durulması gerekir.

ATATÜRK'Ü "DİNSİZ" OLARAK GÖSTERMENİN DIŞ AYAKLARI DA VAR

Atatürk'ün "dinsiz" gösterilerek Müslüman Türk insanının gözünden ve gönlünden düşürülmesi projesinin dış ayakları da vardır. Üstelik bu proje daha Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Örneğin,‘Alman asıllı Ortadoğu uzmanı Kurt Ziemke,  yılında ‘Die Neu Türkei’ (Yeni Türkiye) adında bir kitap yayımlamıştır. Bu kitapta Almanya’nın Türkiye’ye yönelik uygulaması gereken politika ve stratejisi anlatılmaktadır. Bu strateji ve politikalara göre: ‘İngilizler Musul’da hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye’deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken bir yandan Kemalist akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmuşlardıfunduszeue.infoılması gereken Kemalist Cumhuriyetin hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı olduğu temasını ortaya atıp işlemektir.’ Ziemke'nin bu projesi doğrultusunda dış ve iç Türkiye Cumhuriyeti düşmanları "dinsiz Atatürk" propagandasına 'larda başlamışlardır.

Atatürk'ün hayatı incelendiğinde onun hayatının hiçbir döneminde hiçbir dine ve hiçbir din mensubuna kötü gözle bakmadığı, hangi dinden olursa olsunbütün dindarlara saygıyla yaklaştığı, hiçbir din mensubuna baskı yapmadığı görülecektir. Nitekim Atatürk, "Her türlü düşünceye ve inanışa saygılıyız" diyerek laiklik ilkesini hayata geçirmiştir. Atatürk’ün anladığı laiklik her şeyden önce dine ve dindara saygıdır. Aynı şekilde dinsizliğe ve dinsize de saygıdır. Yani düşünce ve inanç özgürlüğüdür.

Öteden beri Atatürk düşmanları, Atatürk’ü Müslüman-Türk milletinin gözünden düşürmek için Atatürk’e “dinsiz” diye iftira atmışlar, genç nesilleri bu çirkin iftirayla zehirlemişlerdir. İşin asıl şaşırtıcı tarafı, kendisini "Atatürkçü" diye adlandıran bazı çevrelerin de Atatürk'ü yüceltmek adına onu "dinsiz" diye adlandırmış olmalarıdır. Yani, bir grup "aşağılamak" için, bir başka grup ise "yüceltmek" için Atatürk'ün "dinsiz" olduğunu iddia etmiştir. Gerçek şu ki hiçbir konuda anlaşamayan din istismarcıları ile Atatürk istismarcıları "Atatürk’ün dinsizliği" noktasında anlaşmıştır. Örneğin, bugün Türkiye’de Atatürk'ün "dinsiz olmadığını" iddia edenler, hem Atatürk düşmanı yobaz din istismarcılarının hem de sözde Atatürkçü Atatürk istismarcılarının saldırısına uğramaktadır. Din istismarcısı Atatürk düşmanlarının ve Atatürk istismarcısı söze Atatürkçülerin Atatürk’e yönelik bu asılsız iddialarına yanıt vermek için 15 yıllık bir çalışmayla sayfalık “Atatürk İle Allah Arasında” adlı bir kitap yazdım. Bu kitabımda Atatürk’ün din anlayışını, doğumundan ölümüne kadar çok ayrıntılı bir şekilde belgelere dayalı olarak inceledim. Neredeyse bütün arşivlere girdim, yerli yabancı bütün kaynakları taradım ve 15 yıllık çalışmalarının sonunda Atatürk’ün bu ülkeye gelmiş geçmiş en bilinçli ve en gerçek inananlardan biri olduğunu gördüm. Araştırmalarım sonunda; Atatürk’ün inancını kendi içinde yaşayan, toplumun her şeyden önce dinini anlamasını isteyen, bunun için de bir Dinde Öze Dönüş Projesi geliştiren, din istismarıyla ve yobazlıkla savaşan, başka inançlara saygı duyan "kendince samimi bir dindar" olduğunu gördüm.

ATATÜRK VE DİN

Atatürk’ün nasıl "gerçek bir dindar" olduğunu bu makalenin sınırları içinde bütün boyutlarıyla özetlemek neredeyse imkânsızdır. Ancak yine de birkaç başlık altında onun kendine özgü dindarlığını şöyle özetlemek mümkündür:

Atatürk, daha 7 yaşında annesi Zübeyde Hanım’ın isteği ile Kuran-ı Kerim’i hatmetmiştir. 8 Yaşında Kuran’ın tamamını ezbere okuyabilmektedir. (Atatürk bu gerçeği yılında Ankara'da ABD Büyükeçlisine açıklamıştır.) Atatürk, daha çocukluk yıllarında Selanik’te Mevlevi-Bektaşi tekkelerine giderek ayinlere katılmıştır. (F. Rıfkı Atay "Çankaya"da bu konuda bilgi vermektedir). Atatürk, Çanakkale Savaşı yıllarında yakın dostlarına, arkadaşlarına yazdığı mektuplarda Allah’a olan inancını dile getirmiş ve “Allah’ın inayeti sayesinde” bu savaşı kazanacaklarını belirtmiştir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında camilere, cem evlerine gitmiş, cuma namazlarını kılmış, cami minberine çıkıp “Allah birdir, şanı büyüktür” diye başlayan Hz. Peygamber’den övgüyle söz eden bir hutbe vermiş, TBMM’yi tekbir ve dualarla açtırmıştır. I. TBMM’de girişte hep bir hafıza Kuran okutmuştur. Aynı şekilde Cumhuriyet döneminde Topkapı Sarayı’nda Kuran okutma geleneğinisürdürmüştür. Atatürk, özel hayatında fırsat buldukça Kuran okumuş veya Kuran okutup dinlemiştir. Özellikle özel hafızı Hafız Yaşar Okur’a Kuran okutmuşfunduszeue.infoürk zaman zaman da manevi kızlarından Nebile’ye ezan ve Kuran okutup dinlemiştir. Atatürk’ün en yakın arkadaşı Fevzi Paşa ve annesi Zübeyde Hanım beş vakit namazlarını kılan, İsmet Paşa ise elinden geldiğince ibadetlerini aksatmayan insanlardır. Atatürk çevresinde namazlarını kılan ibadetlerini yapan herkese çok saygılı davranmıştır. Atatürk Kurtuluş Savaşı sırasında tuttuğu özel notları arasında zaman zaman “Hafızı çağırıp Kuran okuttuğunu” yazmıştır. Yine özel notları arasında “TANRI BİRDİR VE BÜYÜKTÜR” notu göze çarpmaktadır. Atatürk, cumhuriyeti ilan ettikten sonra  ramazan ayında dönemin tanınmış hafızlarını köşke/saraya çağırarak onlara Kuran okutup dinlemiştir. Makamla Kuran okunmasına büyük önem veren Atatürk, hafızların makam hatası yapmamalarına ve ayetleri tane tane okumalarına büyük önem vermiştir. Atatürk, ’larda Çanakkale Şehitleri için her yıl Çanakkale Mehmet Çavuş abidesi önünde mevlit okutmuştur. Aynı şekilde her yıl annesi Zübeyde Hanım’a da mevlit okutmuştur. Atatürk döneminde okullarda din eğitimi devam etmiştir. Köy ilkokullarında din derslerinde “Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri adlı kitap okutulmuştur. Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan yüzlerce camiyi onarttırmış ve yeniden yaptırmıştır. Hatta Eskişehir Mihalıççık camisini cebinden lira verip yeniden yaptırmıştır. Ayrıca Atatürk’ün yurt dışında Paris ve Tokyo camilerinin yapımına katkıda bulunduğuna ilişkin kanıtlar vardır. Atatürk, İslam dünyasıyla da yakından ilgilenmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında İslam dünyasının desteğini yanına alan Atatürk Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da İran-Irak ve Afganistan gibi Müslüman ülkelerle Sadabat Paktı’nı kurarak, Hıristiyan haçlı saldırılarına karşı Müslüman ülkelerle birlikte hareket etmiştir. Atatürk, Müslüman ülkelerin liderleriyle de çok iyi ilişkiler geliştirmiştir. Örneğin Afgan Kralı Amanaullah Han ve İran şahı Rıza Pehlevi ile kişisel dostluk kurmuştur. Atatürk, yılında Filistin’e yönelik bir Siyonist- Haçlı Hıristiyan saldırısı olacağını haber alır almaz “Filistin’e el sürülmez” diye bir bildiri yayınlayarak Müslüman Filistinlilerin yanında olduğunu herkese göstermiştir. Tarihe çok meraklı olan Atatürk en çok Hz. Muhammet’ten etkilenmiştir. Onun savaşlarını bütün detaylarıyla öğrenmiş, liselerde okutulan Tarih kitaplarında İslam tarihi bölümünün yazımına bizzat katkıda bulunarak bu kitaplarda Hz. Muhammed’in savaşlarını anlatan haritaları bizzat kendisi çizmiştir. Tarih çalışmaları sırasında Hz. Muhammet’i eleştirmeye kalkanları, “Hz. Muhammet’in kıymetinden habersiz cahil serseriler bizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar” diye azarlamıştır. Hz. Muhammet’ten, “Benim senin adın silinir ama o ölümsüzdür” diye söz etmiştir. Atatürk, Sakarya Savaşı’ndan Soyadı Kanunu’na kadar ad olarak İslami içerikli “Gazi” unvanını kullanmıştır. Soyadı Kanunu’ndan sonra da zaman zaman “Gazi” unvanını kullanmaya devam etmiştir. Dâhinin Felsefi Kodları, Bilimsel Kafa Yapısı ve Din

"O SÜREKLİ DEĞİŞMEYİ ARZULAYAN BİR BİREY"

Atatürk, çağını aşmış bir "savaş ustası", gelmiş geçmiş en büyük örgütçülerden biri ve Asya'nın en büyük devrimcisidir. O tartışmasız bir "dahidir". (funduszeue.info Ortaylı'da son kitabı "Cumhuriyetin İlk Yüz Yılı"nda uzun uzun bu gerçeğin altını çizmiştir.) Bu kadar "üstün yeteneklere" sahip bir insanı, bir "dahiyi" anlamak doğrusu çok da kolay değildir. Hele hele "okumanın" sadece "boş zaman" etkinliği olarak kabul edildiği, "felsefe" dersinin "önemsiz" görülerek müfredattan kaldırıldığı, kitabi ve akıl süzgecinden geçirilmiş bilgininin yerine "kulaktan dolma" nakilciliğin egemen olduğu bir toplumda, Atatürk gibi çağını aşmış bir "dehayı" anlamak, özellikle de onun "felsefi derinliğini" çözmek çok zordur. Buna, bir de değişik kaygılarla bu dehanın "çarpıtılması" da eklenince, Atatürk'ün "insana”, "evrene", "doğaya" ve "tanrı"ya bakışını tam olarak ortaya koyabilmek neredeyse imkansızlaşmıştır.

Atatürk üzerine yaklaşık olarak 15 yıldır kafa yoran ve Atatürk'ü doğumundan ölümüne kadar inceleyen biri olarak şunu söyleyebilirim ki: Atatürk sürekli genişleyen evren misali sürekli gelişen ve olgunlaşan bir düşünce dünyasına sahiptir. Bir taraftan ömrünü adadığı toplumunu kurtarmaya çabalarken, diğer taraftan içinde yaşadığı "evreni" anlamaya çalışmıştır. Atatürk’ün felsefeden, tarihe, dinden, dile, matematikten kuramsal fiziğe kadar pek çok farklı alanda civarında kitap okumasının altında "bilimsel zeka" ve "bilim insanlarına has bir "merak" ve "sorgulama dürtüsü" vardır. Atatürk'ün "göz kamaştıran başarılarının" anahtarını da burada aramak gerekir.

 Yarı bağımlı, az gelişmiş bir imparatorluğun "sürekli değişimi arzulayan bir bireyi" olarak yetişen Atatürk, aile kucağında ve çevrede aldığı geleneksel dinsel eğitimden sonra (Zübeyde Hanım etkisiyle), eğitim hayatında, özellikle İstanbul Harp Okulu ve Harp Akademisi yıllarında dünyayı etkilemeye başlayan Pozitivizm, Materyalizm, Darvinizm, Sosyalizm üzerine kafa yormaya başlamış ve nitekim 'de not defterlerinden birine "Evvela Sosyalist olmalı maddeyi anlamalı" diye bir not düşmüştür. Atatürk'ün sonraki yıllarda karşımıza çıkacak olan "Akıl ve bilim" vurgusunun kökleri bu dönemlere gider. J. Jack Rousseau'dan, Montesquieu'ya, Namık Kemal'den Abdullah Cevdet'e birçok yerli ve yabancı aydının görüşleriyle bu dönemde tanışmıştır.

Atatürk bir taraftan pozitivizm ve materyalizm üzerine kafa yorarken diğer taraftan da "din üzerine" okumaya ve düşünmeye devam etmiştir. Okuduğu kitaplar arasında bütün tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarıyla birlikte özellikle İslam dini konusunda başta Kuran olmak üzere "yüzlerce kitap" vardır. Onun sıradan insanlardan farkı, atadan, deden gelen her bilgiyi çağının gelişmelerine paralel olarak yeniden değerlendirmesi ve sorgulamasıdır. Dolayısıyla mensup olduğu İslam dini de dahil, din ve tanrı kavramlarını bile yaşamı boyunca ciddi biçimde sorgulamıştır. Atatürk'ün, din ve inanç konusundaki görüşlerini anlamak için bu "sorgulamalara" da göz atmak gerekir. 

O'NU DİĞER LİDERLERDEN AYIRAN FARKI "DİN"

Atatürk'ün, Lenin, Stalin, Napolyon, İskender gibi liderlerden ve devrimcilerden farkı "din üzerine" de ciddi bir biçimde, entelektüel düzeyde kafa yormuş olması ve dini yok etmek için değil, gerektiğinde sorgulayarak anlaşılması, anlaşılarak anlatılması için uğraşmasıdır.

Atatürk, özellikle Çanakkale Savaşı yıllarında, savaş meydanlarında karşılaştığı manzaralardan dolayı olsa gerek, din ve tanrı kavramı üzerindedüşünmüştür. Atatürk'ün Çanakkale Savaşı’ndan yakın dostlarına yazdığı mektupların satır aralarındaki "Allah büyüktür", "Allah dilerse olur", "Allah’ın inayetine sağınarak çalışıyorum" gibi dinsel ifadeler ve Çanakkale anıları arasında bize aktardığı “Bombasırtı vakası”, onun yılında Çanakkale'de din ve Tanrı kavramını "içselleştirdiğini" kanıtlamaktadır. O günlerde askerlerinin inancıyla gurur duyan Atatürk, o günlerde bile "akılcı düşünceyi" bir kenara bırakmamıştır.

Türk insanının "inancını" çok iyi bilen Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında bilerek ve inanarak bir "dinsel meşruiyet politikasına" başvurmuştur. Müslüman Anadolu insanını, Hıristiyan işgalciye karşı en iyi birleştirecek şeyin İslam dini olduğunu görerek, Kurtuluş Savaşı'nın başından sonuna kadar İslam dininden övgüyle söz etmiştir. Bu sırada Meclisi dualarla açtırmış, bazen camiye, bazen cem evine gitmiş, bütün yazışmalarında dinsel bir üslup kullanmıştır. Atatürk, bunu yaparken aslında Kuran'daki "cihat" kavramından yararlanmıştır. O günlere ait "Hafıza kuran okuttum", "Hafız Kuran okudu", "TANRI BİRDİR VE BÜYÜKTÜR" biçimindeki kendi el yazısıyla tuttuğu özel notlarından kendisinin de samimi olarak Tanrı'ya yöneldiği anlaşılmaktadır.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrasında, devrimler sürecinde "dinsel söylemlerden" neredeyse tamamen vazgeçmiştir. Büyük bir "taktisyen" olan Atatürk'ün sonrasında olumlu anlamda dinsel söylemlerini önce azaltmasının, sonra din eleştirileri yapmasının ve son olarak da dinsel söylemlerden tamamen vazgeçmesinin nedeni yine "stratejiktir": Şöyle ki: Atatürk, nasıl ki Kurtuluş Savaşı yıllarında dinin, Müslüman toplumu bir araya getireceğine inanarak olumlu anlamda "dinsel söylem" kulandıysa, dinden "övgüyle" söz ettiyse, devrimler sürecinde de "akıl ve bilimi" esas alan "laik" bir devlet kurma sürecinde dinsel söylemlerden o kadar uzak durmuş, hatta zaman zaman sarsıcı "din eleştirileri" yapmıştır. (Örneğin,VATANDAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER ve TARİH II kitapları.) Tanrısal kaynaklı monarşik Osmanlı'nın yerine kurduğu laik Türkiye Cumhuriyet’in lideri olarak Atatürk’ün, Cumhuriyet’in ilanından sonra da "dinsel söylem" kullanmaya devam etmesi onu, hep eleştirdiği “dinden meşruiyet alan” Osmanlı padişahları durumuna koyardı ki, hiç kuşkusuz bu durum büyük bir tutarsızlık olurdu.

ATATÜRK'ÜN İSLAM DİNİNE HİZMETLERİ

Atatürk, arasında Dinde Öze Dönüş Projesi kapsamında çok önemli çalışmalar yapmış, bir anlamda yüzyılda ardına kadar kapanan “içtihat kapısını” biraz olsun aralamayı başarmıştır. Her şeyden önce İslam dininin “akla, mantığa uygun bir din” olduğu gerçeğini hatırlatmıştır. Din ile hurafeyi birinden ayırmak için mücadele etmiştir. 

Özetlemek gerekirse Atatürk:

Haçlı Hıristiyan emperyalizmine karşı İslamın “cihat” ilkesini hayata geçirerek verdiği Kurtuluş Savaşı sonunda hem Müslüman Türk insanının namusunu, canını, malını, vatanını kurtarmış, hem de camilerinde ezanların susmasını engellemiştir. Din işlerini yürütmek ve din istismarcılarının dini kullanarak halk üzerinde baskı kurmalarını engellemek için Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur. İslam dinini “Türk’ün milli dini” olarak görmüş, Hz. Muhammed’i sahiplenmiş ve bu konuları da içeren Dinde Öze Dönüş Projesi’ni geliştirmiştir.Türk tarihinde İslam dini konusunda entelektüel düzeyde ciddi ciddi bizzat çalışan tek devlet adamı Atatürk’tür. İslam dininin ana kaynağı Kuran-ı Kerim’i bu konunun uzmanlarına Türkçeye tercüme ve tefsir ettirmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır tefsir ve tercümesi. Binlerce bastırılarak ücretsiz dağıtılmıştır.

En güvenilir hadis kaynaklarından biri olan Buhari Hadislerini Türkçeye tercüme ettirmiştir. Kamil Miras tercüfunduszeue.infoce bastırılıp ücretsiz dağıtılmıştır.

Müslüman Türk halkının anlayarak, hissederek Tanrı’ya daha kalbi bir şekilde ve aracılara ihtiyaç duymadan yönelebilmesi için camilerde Türkçe Kuran, Türkçe hutbe ve Türkçe ezan okutmuştur. Bu iş için yılında İstanbul'un 9 hafızını özel olarak hazırlamıştır. Onlaraca camilerde önce Kuran'ın Arapçasını sonra Türkçesini nasıl okuyacaklarını bizzat göstermiştir. Eline Kuran'ı alıp tane tane Kuran'ın nasıl okunması gerektiğini göstermiştir hafızlara.

İslam dininin akla ve bilime aykırı hiçbir şey içermediği gerçeğinden hareket ederek yeni Türk devletinin temeline “aklı” ve “bilimi” yerleştirmiştir. Din-bilim çelişkisi içinde savrulup gitmemiş, saf/öz İslam dininin akla ve bilime engel olmadığını düşünerek Müslüman Türkiye’nin aynı zamanda çağdaş bir Türkiye olabileceği formülünden hareket etmiştir. Atatürk, "Türk milleti daha dindar olmalıdır, yalnız bütün sadeliği ile dindar olmalıdır. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif terakkiye aykırı hiçbirşey içermiyor", "İslam dini akla ve mantığa tamamen uygun bir dindir." gibi açıklamalarıyla din, bilim arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. İslam dininin gereği zannedilen, ancak aslında İslam diniyle hiçbir ilgisi olmayan ya da zaman içinde ilgisini kaybetmiş olan saltanat, halifelik, medreseler, tekke ve zaviyeler, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, fes gibi kurum, kavram ve objeleri kaldırmıştır. Cumhuriyeti ilan ederek yüzyıllar önce Emevi halifesi Muaviye’nin saltanata dönüştürdüğü devlet başkanlığını yüzyıllar sonra yeniden aslına, özüne, meşveret/danışma/halkın seçimi biçimine dönüştürmüştür. Laiklik ilkesiyle bir taraftan din ve devlet işlerini birbirinden ayırırken diğer taraftan din istismarını önlemiş ve din özgürlüğünü garanti altına almıştır. Yüzyıllar boyunca sözüm ona “dini nedenlerle” erkeklere göre birçok konuda geri bırakılmış, sınırlandırılmış, baskılanmış, hatta insanlık onuru ayaklar altına alınmış kadına, “analık vasfına” yakışır bir şekilde kadınlık ve insanlık onurunu yeniden kazandırmıştır. Atatürk’ün, Müslüman Türk kadınına verdiği medeni, sosyal, kültürel ve siyasal haklar her bakımdan İslam dininin ruhuna uygundur. Kazandığı Kurtuluş Savaşı ile emperyalizmin ayakları altında ezilen bütün bir İslam dünyasına “bağımsızlık” modeli oluşturmuş, Cumhuriyet döneminde ise İslam dünyasıyla çok iyi ilişkiler kurup, İtalya, Almanya ve Rusya gibi ülkelerin yayılmacı emellerine karşı Türkiye, Afganistan, İran ve Irak arasında Sadabat Paktı’nı kurmuştur.

Atatürk döneminde ezanlar okunmaya devam etmiş, camiler açık olmuş, ibadet yasaklanmamış, Kuran ilk kez anlaşılarak okunmuş, din adamlarının Allah ile kul arasına girmemesi, yani ruhban sınıfının oluşması –ki zaten İslam da ruhban sınıfı yoktur- engellenmiştir. Şevket Süreyya Aydemir’in dediği gibi, “…Cumhuriyet inancı ve ibadeti serbest bırakmıştı. Namaz kıldığı için tek bir kişi suçlanmadı. Camiye gitmek kimseye suç sayılamadı. Camiler daima çık kaldı. Din ve itikat, zaten dinin kabul ettiği gibi Allah’la kul arasında bir iç bağlantı olarak kaldı.”

"DİNİ TÜRKÇELEŞTİRMEK İSLAMIN ÖZÜNE AYKIRI DEĞİLDİR"

Atatürk’ün din dilini Türkçeleştirmesi, ezanı Türkçe okutması, halifeliği kaldırması, laiklik ilkesi, Arap harflerini kaldırması, tekke ve zaviyeleri kapatması ve kılık kıyafet devrimi gibi devrimlerinden hiçbiri İslamın özüne aykırı uygulamalar değildir. Hiç kimse şapka takmadığı için idam edilmemiş, İstiklal Mahkemeleri dini gerekçelerle tek bir din adamını bile idama mahküm etmemiştir. İdam edilenler ya vatan hainliğinden ya da devrimlere karşı halkı kışkırttığından dolayı idam edilmiştir. Kadınların kılık kıyafeti konusunda da hiçbir devrim kanunu çıkarılmamıştır. Bu tür iddialar, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarınca uydurulmuş yalanlar, safsatalardır.

Gerçek şu ki, Atatürk kişisel olarak, inansın, inanmasın, az ya da çok inansın aslında hiçbir önemi yoktur, çünkü O önce Kurtuluş Savaşı’yla sonra Türk Devrimi’yle Müslüman Türk insanını iki kere kurtarmıştır. Bu nedenle bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan her Müslümanın Atatürk’e çok büyük bir minnet borcu vardır.

Atatürk kişisel olarak inanmazsa ne yazar! Onun inanıp ya da inanmaması inanların çoğunlukta olduğu bir ülkeyi ve o inanların inancını kurtardığı gerçeğini değiştirir mi?

NOT 1: ATATÜRK'ÜN CENAZE NAMAZI: Son zamanlarda DİN BEZİRGANLARI Atatürk'ü "dinsiz" gösterip Müslüman Türk insanının gözünden düşürmek için akıl almaz "cinliklere" başvuruyorlar. Örneğin Atatürk'ün cenaze namazının kılınmadığı yalanını yayıyorlar. İşte Gerçek: ATATÜRK'ÜN CENAZE NAMAZI 19 KASIM  TARİHİNDE DOLMABAHÇE SARAYI'NIN MUAYEDE SALONU'NDA SAAT SEKİZ'İ ON GEÇE ATATÜRK'ÜN YAKIN DOSTLARININ ARALARINDA OLDUĞU BİR CEMAATLE DİN ALİMİ, DİYANET İŞLERİ BAŞKANI "ŞERAFETTİN YALTKAYA HOCA" TARAFINDAN KILDIRILMIŞTIR. Bazı din bezirganları da "Ama bu namazı gösteren bir fotoğraf yok" diyorlar. İyi de CENAZE NAMAZI KILINIRKEN FOTOĞRAF NEDEN ÇEKİLSİN? ATATÜRK VE DOSTLARI BUGÜNKÜ "DİN ŞOVMENLERİ"NE BENZEMEZ Kİ! UNUTULMASIN Kİ İBADET KULA ŞOV YAPMAK İÇİN DEĞİL ALLAH İÇİN YAPILIR! NAMAZIN CAMİDE KILDIRILMAMASININ NEDENİ İSE ATATÜRK'ÜN CENAZE NAMAZININ KILANIBİLECEĞİ BÜYÜKLÜKTE BİR CAMİNİN HENÜZ İNŞA EDİLMEMİŞ OLMASINDANDIR! ŞÖYLE Kİ ATATÜRK'Ü ÇOK SEVEN TÜRK İNSANI ONUN CENAZE NAMAZINA KATILMAK İÇİN NAMAZIN KILINACAĞI CAMİYE AKIN EDECEĞİNDEN YAŞANACAK İZDİHAM SIRASINDA ONLARCA İNSANIN ÖLMESİ MUHTEMELDİR. BUNU DÜŞÜNEN YÖNETİM ATATÜRK'ÜN CENAZE NAMAZINI DOLMABAHÇE'DE KILDIRMIŞTIR. BUNA RAĞMEN ATATÜRK'ÜN NAŞI SARAYBURNU'NA NAKLEDİLİRKEN ONU GÖRMEK İSTEYEN İNSANLAR CAMİ KUBBELERİNE MİNARELERİNE KADAR ÇIKMIŞ, BÜYÜK BİR İZDİHAM YAŞANMIŞ VE 20'DEN FAZLA İNSAN BU İZDİHAMDA ÖLMÜŞTÜR. Ayrıca İSLAMDA cenaze namazının mutlaka camide kılınması diye bir şart da yoktur. Doğrusu kişi nerede öldüyse namazın orada kılınmasıdır. Atatürk Dolmabahçe'de ölmüş namazı da orada kılnımıştır. YANİ İSLAMA SAPINA KADAR UYGUNDUR.

NOT 2: KARABEKİR'İN GÜNAHI: Atatürk'ün "din düşmanı" ve "dinsiz" olduğu YALANINI besleyen en önemli kaynaklardan biri maalesef Atatürk'ün silah arkadaşı Kazım Karabekir'in Atatürk ve din konusundaki UYDURMALARIDIR. Karabekir,  sonrasında Atatük ile yolları ayrılınca, Atatürk'ün Nutuk'taki ithamlarına yanıt vermek için yazdığı kitaplarında Atatürk'ü "din düşmanı" gibi göstermiştir. Örneğin Karabekir, Atatürk'ün Kuran'ı bir kısım İslam karşıtı kişlere tercüme ettireceğini belirtmiştir. Oysaki bilindiği gibi Atatürk Kuran tercüme ve tefsir işini bu işin iki üstadına vermiştir. Mehmet Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır. Yani tarih ve gerçekler Karabekir'i yalanlamıştır. Karabekir ayrıca Atatürk'ün "Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkümdür!" gibi açıklamalar yaptığını iddia etmiştir. Ancak Terakkiperver Cumhuriyet Fırka üzerinden Şeyh Sait İsyanı ile ilişkili görülerek İstiklal Mahkemesinde idam istemiyle yargılanıp berat eden Karabekir'in Atatürk'e olan kin ve öfkesinin bir yansıması olan bu tür açıklamalarının neredeyse tamamı maalesef UYDURMADIR. Nitekim Atatürk, Karabekir'in bütün iddialarına 27 madde altında el yazısıyla yanıt vermiştir. Örneğin Karabekir'in "Atatürk bizim Bolşevik olmamızı istiyordu" iddiasına Atatürk şöyle yanıt vermiştir kendi elyazısıyla:"TAMAMEN ALÇAKA UYDURMUŞ, BANA YAPIŞTIRMAK İSTİYOR". Şunu da eklemeliyim ki, Atatürk'ü halkın gözünden düşürmek için "din düşmanı" olmakla itham eden Karabekir, hiç de öyle beş vakit namazında koyu bir DİNDAR da değildir. Hatta evine gelen çarşaflı bir hizmetçiye, "Bir kere daha o çarşafla gelirsen o çarşafı yırtarım" demiş, Atatürk'ün bazı uygulamalarını da FAZLA DİNDARCA diye eleştirmiştir. Atatürk, İsmet Paşa, Fevzi Paşa Karabekir'e göre çok daha dindardır. (Bkz. İsmet Paşa ve Din). Ancak Karabekir, dini en iyi şekilde istismar etme konusunda bütün bu paşalardan daha ileri gitmiştir. Bugün Atatürk düşmanı yobaz takımının Karabekir düşkünlüğünün nedeni, onun Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk'ün silah arkadaşı olarak elde ettiği başarılar değil, Atatürk'ü "din düşmanı" olarak itham etmiş olmasıdır. Ah ah Bu konuda da benim ATATÜRK İLE ALLAH ARASINDA adlı kitabımda geniş bilgi vardır.

NOT 3: ATATÜRK'ÜN SANSÜRLENEN MEKTUBUNU CIMBIZLAMAK: Son zamanlarda Atatürk'ü "dinsiz" diye adlandıran din bezirganlarının eline yeni bir kozverildi. Atatürk'ün yılında İslam tarihini yazmakla görevli TTK uzmanlarına gönderdiği zehir zemberek bir mektup bu. Söz konusu mektuba geçmeden önce şunu bilmek gerekir ki, Atatürk, TARİH kitaplarında anlatılan İslam tarihi anlatımlarının da alışılmış biçimde DİNSEL değil BİLİMSEL olmasına özen göstermiştir. Daha doğrusu Atatürk BİLİM kitaplarında BİLİMSEL, din kitaplarında ise hurafelerden arınmış ahılcı bir DİNSEL anlatımdan yanadıfunduszeue.info nedenle Atatürk döneminde hazırlatılıp okullarda okutulan TARİH, BİYOLOJİ, FİZİK kitapları tamamen "bilimsel" hazırlanmıştır. Bu kitaplarda EVRİM KURAMIbaşta olmak üzere dönemin bütün bilimsel kuramları anlatılmış, bu bilim kitaplarında eğer dinden söz edilecekse bu anlatımların da BİLİMSEL olmasına özen gösterilmiştir. Hatta bilim ve din arasında bir uyuşmazlık görüldüğünde derin felsefi tartışmalara girilmeden BİLİMSEL anlatım tercih edilmiş, zaman zaman klasik din eleştirilmiştir. Buna karşın Atatürk döneminde hazırlatılıp okullarda okutulan DİN kitapları ise hurafelere kaçmayan bir dinsel dille yazılmıştır. Örneğin Atatürk'ün 'dan sonra okullarda okuttuğu CUMHURİYET ÇOCUĞUNUN DİN DERSLERİ adlı kitapta ALLAH, PEYGAMBER, İSLAM DİNİ en mükemmel şekilde DİNSEL olarak anlatılmıştır. İşte Atatürk, Cumhuriyetin genç kuşaklarının okuyacağı ders kitapları hazırlanırken bu TEMEL İLKEYE uygun hareket edilmesini istemiştir. Bu ilkeye uyulmadığında ise her zaman yaptığı gibi muhataplarını çok ağır bir dille uyarmıştır. Atatürk'ün en önemli stratejik hareket biçimlerinden biri, ki bu aynı zamanda onun ÜSLUBUDUR, bir konuya ne kadar önem verdiğini göstermek için zaman zaman ELEŞTİRİLERİNİ ÇOK SARSICI, SERSEMLETİCİ BİR DİLLE ifade etmesidir. İşte  yılında Hz. Muhammed'in hayatını anlatan tarihçilerin yazdıklarından da memnun olmayarak onları ÇOK SARSICI, SERSEMLETİCİ bir dille uyarmıştır. Atatürk, TARİH kitabının bir DİN KİTABI olmadığı için BİLİMSEL ilkelere göre hazırlanmasını istemiş, bu kitapta dinler tarihinin de bilimsel biçimde anlatılmasını önceden tarihçilere söylemiştir. Ancak, buna karşın HZ. MUHAMMED'in hayatını yazan bir Arap tarihçinin İSLAMIN DOĞUŞUNU BİLİMSEL DEĞİL DİNSEL EKSENLİ anlatması Atatürk'ü çileden çıkarmıştır. Bu ARAP TARİHÇİYE NE KADAR "CİDDİ" OLDUĞUNU göstermek için TTK üyelerine hitaben yazdığı mektupta, "Ikre, Bismi, Rabbi safsatası" ifadesini kullanmıştır. Mektubun bütününde ise TARİH yazanların BİLİMSEL GERÇEKLERE dikkat etmelerini bir kere daha hatırlatmıştır. Atatürk, onu iyi tanıyanların çok iyi bildikleri gibi "bu ifadesiyle" muhataplarına, ÇOK ETKİLİ, SARSICI, bir uyarı yapmıştır. Kuşkusuz İslam tarihini yazan birine yapılabilecek en etkili uyarı DİN üzerinden yapılandır. Atatürk TARİH yazarken dinsel inançların değil BİLİMSEL gerçeklerin dikkate alınması gerektiğini AĞIR BİR DİN ELEŞTİRİSİYLE anlatmak istemiştir. Çağını aşan deha, radikal devrimci Atatürk'ün YÖTEMLERİNDEN BİRİDİR bu! Birilerinin bu yöntemi doğru bulmaması, "aşırı" ve "yanlış" bulması da pekala mümkündür. "Böyle yöntem mi olurmuş, Muslüman adam ne olursa olsun ayete safsata der mi?" biçiminde, "onu diyen kişinin gerçekten ne düşündüğünü, ne hissettiğini" dikkate almadan sadece "lafza" bakarak bir değerlendirme yapmak da mümkündür tabi. Ama beğenin ya da beğenmeyin insanları çok iyi tanıyan Atatürk, iş yaptırırken zaman zaman işleri çabuklaştırmak için bu tarz SARSICI BİR ÜSLUP kullanmıştır. Ancak Atatürk'ün bu ÜSLUP/TARZ/YÖNTEM biçiminden yola çıkarak CIMBIZCILIK yapıp,"AHA DA YAKALADIM! ATATÜRK AYETE SAFSATA DEMİŞ! DEMEK Kİ DİNSİZ!" demek ancak Atatürk'ü hiç ama hiç tanımayan, Atatürk'ün dehasından, yönteminden, üslubundan habersiz kişilerin yapacağı bir çıkarım, bir çarpıtmadır. Atatürk'ün ne söylediği önemlidir, ama nerede, ne zaman, kime ve NEDEN söylediği en az ne söylediği kadar önemlidir. Atatürk'ün SANSÜRLENEN MEKTUBU Atatürk'ün "dinsiz-imansız" olduğunu değil, Atatürk'ün BİLİME ne kadar büyük bir önem verdiğini kanıtlamaktadır. En önemlisi Atatürk, sansürlenen mektubunu Kuran'ı, ayetleri eleştirmek için yazmamıştır. Atatürk o mektubu, tarih yazanların bilimsel kurallara uygun hareket etmelerinin önemini anlatmak için yazmıştır. Oysaki din besirganları -mektuptaki malum cümleyi çarpıtarak- Atatürk'ün o mektubunu KURAN, AYET ELEŞTİRİSİ YAPMAK için yazdığı şeklinde bir hava yaratarak kamuoyunu kandırmaktadır. Ayrıca Atatürk eğer Kuran'ın (ayetlerin) "safsata" olduğuna gerçekten inanmış olsaydı, bir devrimle aydınlatmaya çalıştığı Türk insanının Kuran'ı(ayetleri) çok daha iyi anlaması için büyük bir mücadele içine de girmezdi. Oysaki bilindiği gibi Atatürk, Kuran'ın (ayetlerin) anlamını önemsediği için Müslüman Türk insanının bu ayetlerin anlamlarını öğrenmesini istemiş, bu nedenle Kuran-ı Kerim'i TBMM'den aldığı onaylaElmalılı Hamdi Yazır'a tefsir ve tercüme ettirmiştir. Bugüne kadar Elmalı'nın "Hak Dini Kuran Dili" adlı tefsirinden daha iyi bir tefsir yapılabilmiş değfunduszeue.infoürk'ün belirli bir amaçla dile getirdiği SÖYLEMİNİ, onun aynı konudaki EYLEMİ ile karşılaştırdığımızda herşey çok net olarak ortaya çıkmaktadır. Atatürk'ün Kuran'ın anlaşılması için verdiği mücadele ortadadır. Atatürk, Kuran'ın gerçekten "safsata" olduğuna inansaydı SAFSATANIN ANLAŞILMASIYLA değil ortadan kaldırılmasıyla uğraşırdı. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bu arada Atatürk'ün gerçek din anlayışını, onun ne halka yaptığı konuşamalardan, ne birilerine yazdığı mektuplerdan, ne belirli amaçlarla yazdırdığı kitaplardan tam olarak anlayabilirsiniz, Atatürk'ün gerçek din anlayışını onun HER TÜRLÜ KAYGIDAN UZAK BİR ŞEKİLDE KALEME ALDIĞI ÖZEL NOTLARINDAN, NOT DEFTERLERİNDEN funduszeue.infoÜRK'ÜN NOT DEFTERLERİNE BAKILDIĞINDA, "Hafıza Kuran okuttuğunu" yazan, "TANRI BİRDİR VE BÜYÜKTÜR" notunu düşen Atatürk'e illa da "dinsiz" demek isteyenlere kızacak da değiliz tabi! Çünkü önemli olan Atatürk'ün inanıp inanmadığı değil, milleti için yapıp ettikleridir, o da ortadadır! Hiç unutmamak gerekir ki MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNE hizmet etmiş bir DİNSİZ, MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNE zarar vermiş bir DİNLİDEN her zaman daha makbuldur, saygıya, sevgiye ve hürmete daha layıktır! Gerçekten de HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR anlayacağınız.

NOT 4: Bu yazıya ek olarak "Cami Yalanlarına Yanıt Veriyorum" , "O Yalan Çürüdü" ve "Atatürk Dinsiz Miydi" adlı yazılarımla, özellikle de ATATÜRK İLE ALLAH ARASINDA adlı kitabımı öneririm. Ayrıca bu makalede geçen ATATÜRK'ÜN DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ hakkında AKL-I KEMAL-ATATÜRK'ÜN AKILLI PROJELERİ, 4. CİLT adlı kitabımda çok geniş bilgi vardır.

Sinan Meydan

funduszeue.info

funduszeue.info

İŞTE GİZLENEN BELGELER: Atatürk ve din konusunda asıl sansürlenen belge fotoğraflar şunlardır: (Atatürk'ü "dinsiz" göstermek için buldukları herşeyi "İşte Atatürk'ün sansürlenen mektubu, el yazısı, şusu busu!" diye kamuoyuna duyuranlar, nedense şimdi göreceğiniz belge-fotoğraflardan hiç söz etmezler!)

Atatürk’ün hediye ettiği Kuran’lardan: 8 teşrin –i sani (kasım) – Çankaya “Gazi Kız Numune Mektebine dikkatle okunmak… için hediye ediyorum.” Gazi Mustafa Kemal “

 

Cemil Sait Bey'in tercümesi olan bu KURAN, 'de Atatürk tarafından Hafız Yaşar Okur'a ithaf edilerek imzalanıp hediye edilmiştir.

Bir lider düşünün hem "dinsiz" hem de kitap hediye ederken Kuran da hediye ediyor! Tabi burada Atatürk'e "dinsiz" diyenlere hayatlarında kaç kere birine veya bir kuruma Kuran hediye ettiklerini sormek gerekir!

 

Atatürk, tarihli 18 numaralı not defterine, önce yapacağı yenilikleri, devrimleri yazmış sonra da iki kalın çizgi arasına Osmanlıca "TANRI BİRDİR VE BÜYÜKTÜR" notunu düşmüştür. (Can Dündar'ın Mustafa filmini çekerken görmediği notlardan biri (!)

(Can Dündar'ın Mustafa filmini çekerken görmediği notlardan biri (!)

 

Atatürk'ün kendi el yazısıyla, "Din, milliyetin bir parçasıdır! Ancak taassubun (bağnazlığın) milletleri ümmet haline düşüreceğini unutmamalıdır!” notu.

 

Atatürk'ün Abdülbaki Gölpınarlı'ya hazırlatıp KÖY İLKOKULLARINDA okuttuğu "Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri" adlı kitabın kapağı. ().

 

Atatürk'ün DİN ÖZGÜRLÜĞÜNE vurgu yaptığı el yazılı metin: "Türkiye Cumhuriyeti'nde herkes Allah'a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılmaz. Türk Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur. Türkiye'de, bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilmez. Artık samimi mutekitler, derin iman sahipleri, hürriyetin icaplarını öğren." ( Vatandaş İçin Medeni Biligler). İşte Atatürk'ün ağzından laiklik tanımı.

 

Atatürk 'lerde Ankara'da çalışma odasında Kurtuluş Savaşı planları yapıyor, yanında İsmet Paşa. Atatürk'ün hemen arkasındaki duvarda, Halide Edip'in "Türk'ün Ateşle İmtihanı" adlı romanında "Atatürk'ün çalışma odasındaki masanın hemen arkasındaki duvarda bir hoca ya da kahin tarafından yazılmış Arapça yazılar" diye ifade ettiği bazı ayetler görülmekte.

 

Atatürk Kurtuluş Savaşı sırasında emperyalizmin pençeleri altında ezilen bütün İslam dünyasının kahramanıydı. 'lerde İslam dünyasında Atatürk, Selahaddin Eyyübi veŞeyh Ahmet Sünusi, Hıristiyan Haçlı emperyalizmine başkaldıran üç lider olarak görülüyordu. Üstelik Şeyh Ahmet Sünusi Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk'le omuz omuza Türkiye'nin kurtuluşu için mücadele ediyordu. Bu üç İslam kahramanını aynı karede gösteren fotoğraflar İslam dünyasında elden ele dolaşıyordu. İslam dünyası Atatürk'ü "Son İslam Mücahidi", "İslamın Kılıcı"olarak adlandırmıştı.

 

Atatürk'ün ÖZEL HAFIZI, Hafız YAŞAR OKUR

 

Hafız Yaşar Okur, Atatürk'ün emriyle yılında Çanakkale şehtilerine HATİM okumuştur. İşte Hafız Yaşar Okur'un "Atatürk'le On Beş Yıl Dini Hatırlar" adlı kitabında bu dini töreni gösteren fotoğraflardan biri. Fotoğraf dikkatle incelenecek olursa hatim okuyan hocaların geleneksel dini giysileriyle (başlarda sarık) olduğu görüfunduszeue.info bazı din bezirganlarının dediği gibi hocalar giyim kuşam konusunda zorlanmamıştır. Hatimi izleyen halk kılık kıyafet devrimi çerçevesinde şapkalı, hocalar ise sarıklıdır.

Hafız Yaşar Okur, Atatürk'ün emriyle yılında Çanakkale şehtilerine MEVLİD okumuştur. İşte Hafız Yaşar Okur'un "Atatürk'le On Beş Yıl Dini Hatırlar" adlı kitabında bu dini töreni gösteren fotoğraflardan biri. Fotoğraf dikkatle incelenecek olursa mevlit okuyan hocaların geleneksel dini giysileriyle (başlarda sarık) olduğu görülecektir. Yani bazı din bezirganlarının dediği gibi hocalar giyim kuşam konusunda zorlanmamıştır. Mevlidi izleyen halk kılık kıyafet devrimi çerçevesinde genelde şapkalı, hocalar ise sarıklıdır.

Atatürk Edirme Selimiye Camii'ni gezerken (25 Aralık )

Caminin giriş kapısının üstündeki kitabeyi inceleyen Atatürk, orada yazılı olan AYETİ okumuş ve caminin imamı Fereli Ahmet Efendi’ye bu ayetin anlamını sormuştur. Daha sonra da camiye girerek incelemelerde bulunmuş ve bazı açıklamalar yapmıştır:

 

Atatürk, caminin içinde minberle avize arasında durmuş ve, “Beyler, hiçbir dine bağlı olmayan kalp istirahattan mahrumdur” diye söze başladıktan sonra şunları söylemiştir:

 

“Bakınız, ecdadımız İstanbul’un fethinden tam sene sonra bu şaheser camiyi İstanbul’da değil de Edirne’de yapmış, böylece Edirne’ye mührünü basmış, tapulamıştır. Dahi Mimar Sinan sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir.” Daha sonra avizenin üzerinde yarım kubbede yer alan Arapça yazıyı okuyan Atatürk, Müftü’ye dönerek “Hocam, bu ayet Tövbe Suresi’nin Ayeti değil mi?” diye sormuş, Müftü, “Evet Paşa Hazretleri” cevabını vermiştir. Atatürk, tekrar Müftü’ye dönerek, “Bana bu ayetin manasını söyleyebilir misiniz?” diye sormuştur. Müftü de, “Bildiğim kadarıyla bu ayette ‘Allah’ın, mescitlerini, camilerini yapan ve imar edenler Allah’a ve ahiret gününe iman edip, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve ancak Allah’tan korkanlardır. Onlar doğru yoldadır’ demektedir.” demiştir.

 

yılında Atatürk'ün isteğiyle Sultanahmet Camii'nde yapılan Büyük Mevlitten bir görünüş. (Baştan sıra ile Hafız Yaşar Okur, Hafız Burhan, Beşiktaşlı Hafız Rıza, Muallim Hafız Buri, Beylerbeyli Hafız Fahri). Fotoğrafta çok net olarak görüldüğü gibi din adamlarına yine kıyafet konusunda bir baskı yapılmamıştır. Büyük Mevlidi okumakla görevli din adamları tertemiz, en şık giysileriyle Allah'ın ve milletin karşısına çıkmıştır. Hafızlardan birinin başındaki SARIK çok net olarak görülmektedir. Yani yine din bezirganlarının iddia ettiği gibi, Atatük, din adamlarına Türkçe Kuran, mevlit okuturken onlara kılık kıyafet konusunda bir baskı yapmış değildir. Şık, temiz ve İslamın ruhuna uygun olmak kaydıyla din adamları istedikleri gibi giyinmiştir. Sarık takan da olmuştur, kıravat takan da, frak giyen de. Burada Atatürk'ün "HOCALIK SARIKLA DEĞİL DİMAĞLA (AKILLA)DIR" sözünü hatırlamak gerekir.

 

26 Şubat , Hakkı Tarık Us’un Vakit gazetesi Atatürk'ün Eskişehir'de kendisine tesbih bakarken çekilmiş bir fotoğrafını yayınlamış: Alt yazıda“Hususi fotoğrafçımızın aldığı resim” diye bir not var.

 

Tesbih, Atatürk'ün bütün ömrü boyunca en önemli aksesuarlarından, en çok sevdiği özel eşyalarından biri olmuştur. Çok güçlü bir İslami çağrışımı olan tesbih Atatürk'ün elinde birçok fotoğrafına da yansımıştır. Ancak hem din karşıtı Atatürkçüleri, hem de Atatürk karşıtı dincileri fazlaca rahatsız eden ATATÜRK'ÜN TESBİHLERİ kanımca ortak bir sansüre kurban gitmiştir. Atatürk'ün çok bilinen bazı fotoğraflarında elinde görülen tesbihler bilinçli olarak silinmiştir. Atatürk'ün tesbihini sansürleyenleri anladığımızda Türkiye'yi de anlamış olacağız inanın!

 

Atatürk TBMM'nin açılış töreninde dua ederken

Kaynak: funduszeue.info

funduszeue.info

___n
 
Tarihi, doğruyu öğrenmek geçmişten ders çıkarmak için bir araç olarak göremiyoruz. Çünkü biz tarihi bir bilim dalı yerine funduszeue.info çarpık anlayış hem tarih ilmine gölge düşürüyor hem de hiç bir konuda objektif, somut yorumlar yapılamıyor.  Bizim için tarih bir savaş aracı. Okumaya ilim sahibi olmaya gerek yok. Sürekli komplo teorisi üret, yandaş kesimini her dakika ”gizli kalmış gerçekleri öğrenme” modunda sabit tut ardından ne söylersen söyle. Bunun adı tarih değil şaklabanlıktır. Kimsenin tarihe ihanet etmeye hakkı yoktur.
Son yıllarda hem yobaz kesimin hem de bizim laik Atatürkçülerimizin sürekli gündemde tutmaya çalıştığı bir konu var. Her konuda birbirlerinin gözünü oyacak kadar zıt konuşan bu iki kesim nedense  bir konuda nerdeyse aynı şeyleri yazıp söylüyorlar. Konumuz : Atatürk’ün okullarda okuttuğu medeni bilgiler ve Tarih kitabı..
Bu konuyu daha önce belgelerle yazmıştım ve yanlışları göstermiştim. Şimdi konunun başka bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Medeni Bilgiler ve liselerde okutulan tarih kitaplarının önemi nedir? Bu iki kitabı nasıl değerlendirmeliyiz ? Atatürk’ün medeni bilgilerdeki el yazılarına bakılarak onun dini inancı hakkında yorum yapılabilir mi? Dini inancından da ötesi Atatürk, yazılarından dolayı din düşmanı ilan edilebilir mi?
Cevap vermeye son sorudan başlayalım. Atatürk yazılarından dolayı din düşmanı ilan edilebilir mi? Eğer bu soruya evet cevabı veriyorsanız ya Atatürk düşmanısınız ya da Atatürk’ü hiç tanımıyorsunuz. Çünkü Atatürk dine karşı Stalin, Hitler, Lenin gibi takıntılı yaklaşan bir lider değildi. Onun en büyük özelliği olaylara pragmatist ve akılcı yaklaşmasıdır. Bu yüzden 1. Dünya savaşı sonunda Enver Paşa tarihten silinirken kendisi adını tarihe yazdırmıştır. Atatürk’ü Enver Paşadan ayıran özelliği tutkularının esiri olmamasıdır. Atatürk’e din düşmanı demek en hafif tabirle densizliktir. Onun dehasına yapılmış bir hakarettir. Atatürk gibi bir strateji dehası din düşmanlığı yaparsa kaybedeceğini, daha doğrusu dinin kendisine savaş açılamayacağını hepimizden daha iyi biliyordu.
İkinci soruya geçelim. Atatürk’ün medeni bilgilerdeki el yazılarına bakılarak onun dini inancı hakkında yorum yapılabilir mi? Hayır yapılamaz. Çünkü ne medeni bilgiler ne de liselerde okutulan tarih kitabı Atatürk’ün şahsi not defteri ya da günlüğü değildir. Okullarda okutulan ders kitaplarıdır. Medeni bilgiler bir duyguyu ifade etmez. Medeni bilgilerde konuşan insan Mustafa Kemal değil devlet adamı Atatürktür. Nasıl ki kurtuluş savaşındaki Balıkesir hutbesine bakılarak Atatürk’ün sofu bir müslüman olduğu söylenemezse medeni bilgilerdeki yazılarına bakılarakta inançsız olduğu yorumu yapılamaz. Her ikisi de kişisel düşünce ve inançtan çok öte anlamı olan siyasi taktiklerdir. Bazılarının şu yorumu yaptığına şahit oluyorum. ”Atatürk kurtuluş savaşı sırasında müslümandı dan sonra inancını kaybetti”. Bu yorumu yapan birisi Atatürk’ün zekasını hiç dikkate almıyor demektir. Atatürk te müslümanmış ama da inancını kaybetmiş. Yani  hiç aklıyla hareket etmemiş her zaman duygularıyla yorum yapmış.  Bu yorum da en az ”Atatürk din düşmanıydı” iddiası kadar saçma ve temelsizdir. O zaman Atatürk bir dönem komunistti, bir dönem Türkçüydü, bir dönem sosyalistti. Size göre yorum yaparsak Atatürk hayatı boyunca ideoloıjisini seçememiş, hiç stratejik hareket etmemiş hep duygularıyla konuşmuş. Lütfen komik olmayın.
Bu konuda yapılan diğer bir yorum da şu : ”Atatürk kurtuluş savaşında müslüman gibi gözüktü, iktidarı ele geçirdikten sonra dinsiz olduğunu gösterdi”. Aslında bu yorum yukarıda yazdığım ”Atatürk din düşmanıydı” saçmalığına dahil edilebilir. Ciddiye bile alınmayacak bir yorum. Önce müslümanmış sonra gerçek yüzünü göstermiş. İspatın var mı? Yok. Objektif bir bakış açısı mı? Hayır. Beyin Atatürk din düşmanıydı cümlesine saplanmış freni tutmayan araba gibi konuşmalar bunlar… Tarih açısından hiç bir kıymeti yok. Kahve muhabbeti diyeceğim ama kahvede bile bu kadar saçma konuşsanız dayak yersiniz
Gelelim medeni bilgileri ve liselerde okutulan tarih kitaplarını nasıl değerlendirmeliyiz sorusuna. Bu soruyu cevaplamak için Atatürk’ün devrimlerini toplu olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Sadece medeni bilgilere ve liselerde okutulan tarih kitaplarına bakarak Atatürk’ün amacını anlayamayız.  Şapka devrimi, harf devrimi, Türkçe ezan, Türkçe ibadet, Kuranın Türkçeleştirilmesi bunların hepsi birbirine bağlıdır ve bir amaç doğrultusunda yapılmış icraatlardır. Şapka devrimiyle kıyafetin üzerindeki arap etkisi kaldırılmıştır. Harf devrimiyle milli bir alfabe yaratılmıştır. yılında kabul edilen yasa ”Latin alfabesinin kabulü” değil”Yeni Türk alfabesinin kabulüdür”. Çünkü latin alfabesinden farklı yeni bir alfabe yaratılmıştır. Latin alfabesinde olmayan Ç, İ, Ş, Ü, Ö, Ğ harfleri eklenmiştir. Latin alfabesinde olan W ve X harfleri çıkarılmıştır. Bunlar kafadan uydurularak bir günde yapılmış icraatlar değildir. Bir çalışmanın ürünüdür. Bu da ”latin alfabesiyle 1 gecede cahil kaldık” iddiasının ne kadar komik olduğunu gösteriyor.
Giyimiyle ve yazısıyla arapların etkisinden kurtulan Türk milleti inancını da arapların etkisinden kurtarmalıydı. Bu amaç doğrultusunda  kuran tercüme edildi, ezan Türkçeleştirildi. Atatürk’ün amacı islama milli bir karakter kazandırmaktı. Medeni bilgilerle aynı sene okullarda okutulan ”Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri” adlı din kitabında ”Türklerin milli dini islamdır” ifadesi asıl amacının ne olduğunu açık ve net ortaya koyuyor. Medeni bilgilerdeki”Türkler islamı kabul etmeden önce de büyük milletti” sözünün şifresi Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri kitabındaki ”Türklerin milli dini islamdır” cümlesinde gizlidir. Bu iki kitabın aynı sene okullarda okutulmaya başlanması sizce tesadüf mü?
Hayatta hiç bir şey tesadüfi değildir. Hele işin içinde Atatürk varsa onun herhangi bir icraatına tesadüf demek aptallıktır. Medeni bilgiler ve Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri kitaplarının aynı sene okullarda okutulmaya başlanması Atatürk’ün milli kimlik projesini aynı anda iki koldan gerçekleştirdiğini gösteriyor. Medeni Bilgiler yıllık ümmet psikolojisinden her yönüyle milli kimliğine sahip çıkan bir millet yaratmak için yazılmış toplum mühendisliği kitabıdır. Medeni bilgilerdeki sert eleştirileriyle ve vatandaşlık hakkında verdiği kısa bilgilerle çağdaş, milli bir toplum yaratmak isterken Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri kitabıyla milli kimlik projesinin alt yapısını hazırlamıştır. Kuranın, ezanın Türkçeleştirilmesi de bu projeye dahildir. Kısaca ifade etmek istersek Atatürk hristiyanların sene önce gerçekleştirdiği reformu gerçekleştirmek istemiş, nasıl ki reform hareketlerinden sonra Avrupada uluslaşma başlamış ve ulusal kiliseler ortaya çıkmışsa Atatürk’te Türk camileri yaratarak uluslaşmayı tamamlamak istemiştir. Çünkü Atatürk dinin milli kimlik üzerindeki etkisini çok iyi biliyordu. Bir milletin uluslaşması ancak dinini millileştirmesiyle tamamlanabilir. Bugün ”Türk mü müslüman mı” tartışması yapılıyorsa bunun nedeni Atatürk’ün ezanı ve kuranı neden Türkçeleştirdiğini anlamadığımız içindir.
Liselerde okutulan tarih kitapları da bu projeden bağımsız değildir.  Liselerde okutulan tarih kitaplarında sadece islam anlatılmamıştır. Tüm semavi dinler hatta semavi olmayan budizm, taoizm gibi dinler de bilimsel bir üslupla açıklanmıştır. Eee şimdi ne diyeceğiz? Atatürk budizm düşmanı mı diyeceğiz? Tüm dinler anlatıldığına göre burada başka bir amaç var demek ki. Aslında bunu anlamak için kitabı baştan sona okumak gerekiyor. Okuduğunuz zaman gözünüze çarpan ilk şey kitabın duygusallıktan, abartılardan, hamasi nutuklardan uzak oluşudur. Tamamen somut ve bilimsel bir dil kullanılmıştır. Neden böyle bir üslup kullanılmıştır ? Bugün döllenmeyi ”Allah ol dedi ve oldu” diye anlatmaya çalışan densizleri görünce Atatürk’ün niyeti daha iyi anlaşılıyor. Atatürk bugün bile başaramadığımız tarihe bilimsellik kazandırmaya çalışmıştır. Belgeli ve bilimsel tarihçiliğin önünü açarak  sorgulayıcı, din ve bilim konularını ayırt edebilen bir zihniyeti topluma öğretmek istemiştir. Böyle bir kitapta meleklerin ve vahiyin yeri olabilir mi? İslamı bu şekilde anlatmış olsaydı diğer dinleri nasıl anlatacaktı? Tüm dinleri dini üslupla anlatmış olsaydı tarih kitabının din kitabından farkı kalır mıydı?
Yobazların medeni bilgilere bakıp Atatürk’e dinsiz demesini anlayabiliyorum onların seviyesi bu kadar… Peki ya  sözde bilimden başka rehber tanımadığını söyleyen laik Atatürkçüler siz neden yobazlarla aynı seviyede yorum yapıyorsunuz? Neden konu din olunca bu kadar sığ ve basit düşünüyorsunuz? Neden duygularınıza hakim olamıyorsunuz?  Eğer yobazdan farklıyız diyorsanız yorumlarınız basit olmamalı.Herşey bu kadar basit mi? Atatürk medeni bilgileri yazdı çünkü din düşmanıydı dinsizdi. Bu yorum falan değil saçmalıktır. Entellektüel seviyesi yüksek olan insanların bulunduğu bir ortamda bu yorumu yapsanız bir daha yüzünüze bakmazlar, sizi dışlarlar. Lütfen biraz tutkularınızdan sıyrılın ve cahillikte ısrar etmeyin
TIBBIYELİ HİKMET

Yobaz kesimin yıllarca sistemli şekilde yürttüğü tek propaganda &#;Atatürk dinsizdi&#; propagandasıdır. Atatürk hayattayken başlayan ve günümüze kadar süren bu propagandayı her türlü iddia ile desteklemeye çalıştılar. Bu iddialar ciddiye alınmayacak kadar saçma olsa da yobazın eline en ciddi kozları verenlerin bazı Atatürkçüler olduğu unutulmamalıdır.  Bu iddialardan birisine ilk yazımda değindim fakat keşke yobazın değirmenine su taşıyan iddialar bununla bitseydi.

Atatürk&#;ün dinsiz olduğunu sürekli işleyenlerin iddialarından birisi de yılında Liseler için hazırlanan tarih kitabında islam hakkında anlatılan bölümlerdir.  Bu bölümlerde islam bilimsel bir dille eleştirilmiştir fakat her nedense her fırsatta &#;akıl ve bilimi&#; rehber edindiğini söyleyen bazı Atatürkçülerimiz bu konuda akıl ve bilimi terkederek yobaz penceresinden bakmaktadır. İşte hem yobazların hem bazı Atatürkçülerin &#;Atatürk&#;ün dinsizliğine&#; ispat için kullandıkları liseler için okutulan &#;Tarih II Orta Zamanlar&#; kitabındaki islamla ilgili bazı bölümler:

Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’an denir.

Muhammet, Medine’de yerleştikten ve az çok teşkilat yaptıktan sonra Mekke ile Suriye arasında gelip giden tüccar kervanlarına tecavüzlere başlamıştı.

Kabe, mikap yani tavla zarı şeklinde demektir.

Bu uydurmalara göre İbrahim karısı Hacer ile oğlu İsmail’i buraya getirmişti. Zemzem’de onlar için fışkırmıştı. İbrahim oğlu İsmail ile birlikte Kabe’yi bina etmişlerdi.

Bunların hepsi, bittabi sonradan uydurulmuş masallardır.

Muhammet birdenbire Allah’ın Resulüyüm diye ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur

Bütün iptidai (ilkel) kavimler gibi, Araplar da, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı.

“Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair bir çok rivayet vardıfunduszeue.info pek çok efsaneyle karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kur’an ayetlerinin ne olduğu kati surette malum değildir. Muhammet Uzun Bir devirdeki Tefekkürlerin (düşünmelerin) mahsulü olan ayetleri luzüm ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu (anlatıyordu). Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammedi harekete getiren ilk amil bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammet başlangıçta doğaçtan dini hitabette bulunan bir “vaiz” oldu. Muhammed vaizlikten “nebiliğe”, nebilikten nihayet “Allah’ın resulü” haline geçti..”

Kitabın ilgili sayfaları :

Bu yazıları anlamak için öncelikle Atatürk zamanında okutulan tarih kitaplarının nasıl ve hangi amaçla hazırlandığını bilmek gerekir. Eğer bu bilinmezse işte böyle abuk sabuk çıkarımların yapılması kaçınılmazdır. Her konuda araştırmacı olduğunu söyleyenler neden konu Atatürk ve din olunca araştırmadan yorum yapıyorlar? Neyse geçelim.

Söz konusu kitap yılında Atatürk&#;ün emriyle liselerde okutulması  için hazırlanan tarih kitabıdır. İlk kez yılında liselerde okutulan bu kitap  H.G. Wells&#;in &#;Dünya tarihinin ana hatları&#; kitabının isminden esinlenilerek &#;Türk Tarihinin Ana Hatları&#; ismiyle 4 cilt olarak yayınlanmıştır. Kitabın önsözünde de Afet İnan kitap hakkında şunları yazmıştır :

&#;Bu kitap muayyen bir maksat gözetilerek  yazılmıştır

Şimdiye kadar memleketimizde neşrolunan tarih kitaplarının çoğunda ve onlara mehaz olan Fransızca tarih kitaplarında Türklerin dünya tarihindeki rolleri şuurlu veya şuursuz olarak küçültülmüştür.

Türklerin, ecdat hakkında böyle yanlış malûmat alması, Türklüğün kendini tanımasında, benliğini inkişaf ettirmesinde zararlı olmuştur. Bu kitapla istihdaf olunan asıl gaye, bugün bütün dünyada tabiî mevkiini istirdat eden ve bu şuurla yaşayan milliyetimiz için zararlı olan bu hataların tashihine çalışmaktır, aynızamanda bu, son büyük hadiselerle ruhunda benlik ve birlik duygusu uyanan Türk milleti için millî bir tarih yazmak ihtiyacı önünde atılmış ilk adımdır. Bununla, milletimizin yaratıcı kabiliyetinin derinliklerine giden yolu açmak, Türk deha ve seciyesinin esrarını meydana çıkarmak, Türkün hususiyet ve kuvvetim kendine göstermek, ve millî inkişafımızın derin ırkî köklere bağlıolduğunu anlatmak istiyoruz.

Bu tecrübe ile muhtaç olduğumuz o büyük millî tarihi yazdığımızı iddia etmiyoruz, yalnız bu hususta çalışacaklara umumî bir istikamet ve hedef gösteriyoruz.”

Görüldüğü gibi  bu kitabın yazılmasındaki ilk amaç asırlardır kendi benliğini tarihini unutan Türk milletinin çocuklarına kendi geçmişini doğru şekilde anlatmak ve &#;milli şuur&#; yaratmaktır.  Bu husus hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir.  &#;Türk Tarihinin Ana Hatları&#; okullarda okutulması için hazırlanan sıradan bir tarih kitabı değildir. Belli bir misyonu olan özel bir kitaptır.

Belli bir misyonu olmasının yanı sıra Türk Tarihinin Ana Hatları kitabı gerçeklerden uzak siyasi propaganda kitabı değildir. Bilim adamlarından oluşan &#;Türk Tarih Heyeti&#; tarafından yazılan son derece bilimsel bir metod kullanılarak yazılan bir kitaptır. Kitabın kapağında şu şekilde takdim edilmektedir:

TÜRK TARİHİNİN ANA HATLARI NEDEN ÖNEMLİDİR ?

Türk Tarihinin Ana Hatları, Osmanlı zamanında yazılan Aşıkpaşazade tarihinden sonra Türk tarihiyle ilgili yazılmış en kapsamlı kitaptır. Türklerin tarihinin sadece Osmanlı ve Selçuklu&#;dan ibaret olmadığını, Türklerin islam öncesinde de unutulan büyük bir tarihi olduğunu Türk çocuklarına hatırlatmıştır. yıl boyunca kendi kimliğini inkar etmeye zorlanan &#;etrak-ı bi idrak&#; yani idrakten yoksun olarak aşağılan Türk milletinin Göktürklerden sonra kendi ismiyle kurduğu Türkiye Cumhuriyetinde öz benliğini hatırlaması için hazırlanan tam 4 cilt halinde okullarda okutulan çok kapsamlı bir kitaptır.

Türk Tarihinin Ana Hatları kitabını diğer tarih kitaplarından ayıran en büyük özellik, savaşlardan ziyade kültür ve medeniyete ağırlık verilerek hazırlanmasıdır. Bu da kitabın neden yazıldığını bir kez daha gösteriyor. Asırlardır  barbar olarak görülen ve savaşmak dışında bir şey bilmediği iddia edilen Türklerin sadece savaşçı bir millet olmadığını aynı zamanda büyük bir medeniyete sahip olduğunu hem kendi milletine hem de tüm dünyaya ispatlamıştır. Örneğin bugün bile bir çok insanın bilmediği Etrüsklerin bundan 83 sene önce tarih kitaplarında anlatılması çok şaşırtıcıdır

Şimdiki tarih kitaplarında Etrüsk kelimesine rastlayabilir misiniz? Etrüskleri geçtim islam öncesi Türk tarihi ne kadar anlatılıyor? İşte 80 yıl önce anlatılan tarih kitabında anlatılanlar işte şimdiki tarih kitapları&#; 80 yılda ileriye mi gitmişiz yoksa geri mi kalmışız siz karar verin

Yobaz kesimin sürekli Osmanlı düşmanı ilan ettiği Cumhuriyetin okullarında okutulan tarih kitaplarında Osmanlı imparatorluğu da bilimsel bir metodla anlatılmıştır. Şimdilerde savaşlarla övünmeyi bir halt sananlar için 80 yıl önceki tarih kitabında anlatılan Osmanlı

İşte Osmanlı düşmanı Cumhuriyetin hazırladığı tarih kitabında anlatılan Osmanlı işte şimdi Osmanlı torunu olduğunu iddia edenlerin anlattığı Osmanlı. Biri doğrusuyla yanlışıyla Osmanlıyı anlatırken diğeri sadece savaşlarla övünüp hamasi nutuklar atan hikaye kitabı&#; Tarih geçmişle övünmek için değil ders almak içindir

Türk Tarihinin Ana Hatlarında sadece islam değil tüm dinler objektif bir üslupla anlatılmıştır. Buna semavi olmayan Budizm Taoizm gibi dinler de dahildir. Her konuda bilimselliği vurgulayan Atatürk din konusunda da bilimsel bakış açısını terk etmemiştir.

Bugüne kadar Atatürk&#;ün liselerde okuttuğu tarih kitaplarıyla ilgili bunları duymuş muydunuz? Duyamazsınız çünkü bu bazılarının menfaatine terstir. Siz 4 ciltlik kitap içinden sadece iki paragrafı, onu da bilimsellikten uzak yorumlayarak &#;işte Atatürk&#;ün islama hakaretleri&#; diye bilin yeter.  Bugün okutulan tarih kitaplarında Türk tarihi hakkında savaşlar dışında ne anlatılıyor? İslam öncesi Türk tarihiyle ilgili ne anlatılıyor? Kocaman bir hiç. Varsa yoksa Osmanlı ve Osmanlı&#;nın kazandığı savaşlar. Bundan 80 yıl önce yeni kurulmuş bir Cumhuriyet tarih eğitimine önem vererek çok kapsamlı bir tarih kitabı hazırladı. Bu kitapta sadece Osmanlı değil Etrüsklere kadar dayanan Türk tarihi anlatılıyordu. Bu kitapta Türklerin sadece barbar olmadığı, büyük bir medeniyete sahip olduğu anlatılıyordu. Bu kitapta dinler bile bilimsel bir dille eleştiriliyordu. Şimdi söyleyin böyle bir kitap yobazlar için tehlikeli değil de nedir? Şunu unutmayın Atatürk&#;ün inancını tartışanların belge diye gösterdiği her şeyin altında anlatılmayan, anlatılmasında sakınca görülen gerçekler vardır. Bu gerçekler anlaşıldığında ise yobazın gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıkacaktır

TIBBIYELİ HİKMET

Belgelerle Gerçek Tarih

M. Kemal Atatürk&#;ün okuttuğu Lise Tarih kitabı

*

Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız

kemal atatürk ortazamanlar lise tarih kitabi kapak

***

Sanılanın aksine, dinimize aykırı muhtevalı kitaplar M. Kemal Atatürk&#;ten &#;sonra&#; ortaya çıkmış değildir. Bilakis, inancımıza aykırı bu kitaplar M. Kemal döneminde ve onun direktifiyle yazılmış ve ölümünden sonra da kaldırılmıştır. Bunu aşağıda, biri, M. Kemal Atatürk döneminde; diğeri ise onun ölümünden sonra okullarda okutulan iki kitaptan yapacağımız alıntılarla ayrıntılı bir biçimde göreceğiz.

Buna rağmen koskoca -sözde- ilim adamlarının televizyon kanallarında utanmadan yılının din dersi kitabını ekranlarda gösterip &#;Atatürk ve Inönü döneminde din dersi vardı&#; şeklinde nutuk çektiklerini gördükçe hakikaten hayrete düşüyorum. Insanları aptal yerine koymaları ilim adamlarına hiç yakışmıyor&#; Hiç mi ilim haysiyetleri yok doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum.

M. Kemal döneminde din dersi vardı, fakat M. Kemal din derslerini aşama aşama tasfiye etmiştir. Nitekim yılında din dersleri müfredattan tamamen çıkarılmıştır. Bunu neden söylemiyorlar çok merak ediyorum.

Bu bir süreçti, aslolan ise sonuçtur; yoksa sonuca giden yolda atılan adımlar değil&#; Kısaca, haticeye değil neticeye bakmak lazım.

M. Kemal Atatürk&#;ün Milli Mücadele döneminde, yani halkın desteğine ihtiyacı olduğu dönemde Hilafeti övdüğü meclis tutanaklarında kayıtlıdır.[1] Ancak dizginleri ele alınca Hilafet&#;i kaldırmıştır. Bu durumda M. Kemal Atatürk&#;e &#;Hilafetçi&#; demek ne kadar gayrı ilmî ve gayrı ciddî ise, &#;M. Kemal Atatürk din derslerine karşı değildi&#; demek de aynı şekilde gayrı ilmî ve gayrı ciddîdir.

Hatta Milli Mücadele&#;den sonra da kendi tabiriyle &#;tavizler&#; vermişti.

Mesela 20 Nisan tarih ve numaralı Teşkilâtı Esasiye Kanunu&#;nun 2&#;inci maddesine, &#;Türkiye Devleti&#;nin Dini Islamdır&#; yazılmasına karşı çık(a)mamış, ancak yılında yazdığı Nutuk&#;ta bu ve benzer maddelerle ilgili şunları söylemiştir (sadeleştirildi) :

&#;Cumhuriyetin ilanından sonra da, yeni Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yapılırken, laik devlet deyiminden dinsizlik anlamı çıkarmak eğiliminde olanlara ve bundan yararlanmak isteyenlere fırsat vermemek için, kanunun ikinci maddesini (Türkiye Devleti&#;nin dini, Islam dinidir) anlamsız kılan bir deyimin sokulmasına göz yumulmuştur. Kanunun gerek 2′nci ve gerek 26′ncı maddelerinde fazladan yer alan, yeni Türkiye Devleti’nin ve Cumhuriyet rejimimizin çağdaş karakteriyle bağdaşmayan deyimler, inkılap ve Cumhuriyet’in ogün için sakıncalı görmediği tavizlerdir.

Millet, bu fazlalıkları, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’muzdan ilk fırsattakaldırmalıdır!&#;[2]

kemal atatürk nutuk devletin dini islamdir cikariliyor
[2] no&#;lu dipnot ile ilgili&#; M. Kemal Atatürk&#;ün Nutuk&#;ta yer alan sözleri

***

Nitekim 14 Nisan &#;de kaldırılmıştır da.[3]

Bu durumda, M. Kemal&#;in ses çıkar(a)mamasından ötürü Anayasa&#;sına giren &#;Türkiye Devleti&#;nin dini, Islam dinidir&#; maddesini referans göstererek, &#;M. Kemal laikçi değildi, Şeriatçı idi&#; diyebilir miyiz?

Tabii ki hayır!

O halde aynı şekilde, din derslerinin yılında müfredattan tamamen çıkarılmış olmasına rağmen yılına ait din dersi kitabını ekranlarda -mal bulmuş mağribi edasıyla- gösterip, &#;işte Atatürk zamanında din dersleri vardı, Atatürk din derslerine karşı değildi&#; de denilemez![4]

Denilirse, bunun adı milleti aldatmak olur!..

Artık bu tür yalanlardan vazgeçilmelidir.

M. Kemal Atatürk&#;ü kimse müslüman göstermeye kalkmasın. M. Kemal Atatürk darwinizmden etkilenmiştir. Tabiatın &#;herşeyden büyük&#; ve &#;her şey&#; olduğunu söylemiştir.[5]

Sadece bununla da yetinmemiş ve bu teorinin okullarda (Din değil, Tarih kitaplarında) okutulmasını sağlamıştır. Yazının başında da ifade ettiğimiz gibi, sanılanın aksine, dinimize aykırı muhtevalı kitaplar M. Kemal Atatürk&#;ten &#;sonra&#; ortaya çıkmış değildir. Bilakis, bu kitaplar M. Kemal&#;in direktifiyle yazılmış ve onun ölümünden sonra da inancımıza aykırı muhtevası kitaptan çıkarılmıştır.

Örneğin M. Kemal Atatürk’ün Yüksek Direktifleri dairesinde Türk Tarih Kurumu tarafından yazdırılmış olan Lise Tarih Kitaplarının birinci cildinin baş tarafına 8 sayfa tutan yazıda tabiat yahut kainatın yaradılışından, insanın zuhurundan, maymunla insan arasındaki münasebetlerden uzun uzadıya bahsedildikten sonra şu neticeye varıldığı görülmektedir:

&#;Filhakika insan, tabiatın mahlûkudur. Hayatın büyük kaidesi de tabiate tâbi olmaktır. Tabiatte hiç bir şey yok olamaz. Ve hiç bir şey yoktan var olamaz. Yalnız tabiati vücude getiren varlıklar, tabiatın kanunları icabı olarak şekillerini değiştirirler. Arzın ve hayatın mütalea ve tetkiklerinde bu hakikat pek açık görülür.

Fakat şunu söyliyelim ki insanların bütün bilgileri ve inanışları insanın zekası eseridir. Zeka tabiî olan dimağdan (beyinden) çıkar. Bundan tabiatı anlamakta zekanın, en büyük cevher ve müessir olduğu anlaşıl­dığı gibi tabiatın fevkinde (üstünde) ve haricindeki bütün mefhumların, insan dimağı için kendi tarafından uydurma şeylerden başka birşey olmıyacağı meydana çıkar.&#;

Bu yazıda tabiatın üstünde ve dışındaki bütün mefhumların insan dimağı için kendi tarafından uydurma şeyler denilmekle uluhiyet mefhumunun da bunlar arasında olduğu söylenilmiş oluyor.

Yine bu kanaate göre Peygamberliğin ve bilhassa vahyin de insan beyni tarafından uydurma olacağı fikri müdafaa edilerek deniliyor ki:

&#;&#; Muhammed birdenbire Allah’ın Resûliyim diyerek ortaya çık­mamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek iptidaî ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çeki­lerek senelerce düşünüşten sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğ­muştur.

Vahiy ve ilham fikri Muhammed’ten evvel de Araplarca meç­hul değildi. Bütün iptidaî kavimler gibi, Araplar da, şairlerin, akıl er­diremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvet­ler Araplar için cinlerdi. Cinler, gûya kahinlere kayıptan haber ver­mek kudretini ilham ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistan’da her za­man o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dahi cinle­rin vücuduna samimî olarak inanmıştır. O, hakikaten cinlerin, şair­lere, şiir ilham ettiğine kani idi. Araplar şairleri bir kahin gibi te­lakki ederlerdi. Muhammed’in Musa, Isa dinlerine dair öğrendik­leri de kendisinde bu itikadı kuvvetlendirmiştir. Bu Peygamberler de melekler vasıtasiyle ilham aldıklarını söylemişlerdi.

O dinlerde de cin ve melek telakkisi vardı. Dinler nazarında cin­ler kötü ruhlar olduğundan Peygamberler onlardan mülhem olmaz­lardı. Muhammed’de diğer Peygamberler gibi kendisine ilham eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp, onları hayır ve saadete irşat eden ilahî bir kuvvet olduğuna samimî olarak inandı.

Muhammed uzun bir devredeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet oldu­ğunasamimi surette kani idi. Muhammed’i harekete getiren ilk amil bu samimî heyecanlar olmuştur.&#;[6]

Yani, -haşa- Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz için; &#;aldandı&#;, Onun &#;sandığı&#; gibi değildi denmek isteniyor.

Yazıklar olsun!

Yıllarca Müslümanlara bunları okuttular.

kemal atatürk ortazamanlar lise tarih kitabi sayfa 90

***

kemal atatürk ortazamanlar lise tarih kitabi sayfa 91

***

(Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ismini saygı ifadesine lüzum hissetmeden yazmışlar. Salavat lütfen: Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed)

M. Kemal Atatürk bu fikirde olmasaydı Tarih Kurumu bu tarzda bir mütalaayı hiçte münasip olmadığı halde, Lise kitaplarının başına geçirme­ğe cesaret edemiyeceğinde şüphe edilemez. Nitekim M. Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra &#;da bu Tarih Kitapları Kurumca yeniden gözden geçirtilerek yazdırıldığı sırada bahsi geçen 8 sayfa yazı kitaptan çıkartılmıştır.

M. Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra Türk Tarih Kurumu tarafından yeniden yazdırılan Lise Tarih kitabı &#;Müslüman inancına göre kaydıyla&#;şu tarzdadeğiştirilmiş, daha doğrusu düzeltilmiştir:

&#;Hazreti Muhammed, çok defa Mekke yakınında bir dağdaki ma­ğaraya çekilir, düşünceye dalardı. Bir gece bu mağarada, ne oldu­ğunu anlamadığı sesler duydu. Müslüman inancına göre Allah, O ’na, Cebrail ile Kur’an&#;ın ayetlerini gönderiyor idi ki buna vahiy denir. Ilk önce bundan hiç bir şey anlamıyan ve büyük bir heyecana uğrayan Hz. Muhammed evine döndü, eşi (zevcesi) Hatice’ye söyledi. Hatice’nin akrabalarından biri, Hz. Muhammed’e Peygamberlik geldiğini anlattı.

Bir zaman arası kesildikten sonra, vahiy tekrar başladı. Artık Hz. Peygamber’in ölümüne kadar arkası kesilmedi.

Hazreti Muhammed, insanlığa Hak dinini bildirmeğe memur ol­muştu. Müslümanlık adı verilen bu din, tek Tanrıya yani, Allah’a inanmayı ve Hz. Muhammed’i Peygamberlerin sonuncusu olarak ta­nımayı öğretiyor, namaz, oruç, hac ve zekat gibi ibadet ve ödevlerin yapılmasını emrediyordu. Müslümanlık, puta tapıcılığı kaldırmış, Hı­ristiyan dinindeki üçüzlü Tanrı sistemini de reddetmişti. Yahudilerin yalnız kendi tanrıları olarak gösterdikleri Allah’ı da bütün alemlerin Allah’ı olarak tanımıştır.

Vahiy ile gelen Kur’an, Müslümanların din ve inanışlarını yoluna koyan ve dil bakımından da pek yüksek olan bir kitaptı. Araplar gibi edebiyata meraklı bulunan bir kavim üzerinde Kur’an’ın belağatı şa­şırtıcı bir etki yapıyordu.&#;[7]

***

Gördüğünüz gibi, M. Kemal Atatürk döneminde okutulan kitapta, &#;tabiatın fevkinde (üstünde) ve haricindeki bütün mefhumların, insan dimağı için kendi tarafından uydurma şeylerden başka birşey olmadığı&#; açıkça yazmaktadır. Buna karşılık M. Kemal Atatürk&#;ün ölümünden sonra bu tür ifadeler kitaptan çıkarılmış ve Islam inancına uygun bir şekilde okutulmuştur.

Hiç kimse Milletimizin bu hakikatleri görmesini engelleme hakkına sahip değildir.

***

NOT: Necip Fazıl Kısakürek&#;in bu kitaptan dolayı M. Kemal Atatürk&#;e yazdıkları için bakınız;

funduszeue.info

***

Şu yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz:

funduszeue.info

.

**********

.

KAYNAKLAR:

.

[1] Tafsilat için bilhassa 6 ve 7 no&#;lu dipnotta kaynağı gösterilen kısma bakınız;

funduszeue.info

[2] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul , cild 2, sayfa

[3] 10 Nisan tarih ve sayılı Kanun, 14 Nisan tarihli Resmi gazetede neşredildi. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 3, cild 3, Içtima (9 Nisan )

Ayrıca bakınız;

Hamza Eroğlu, Türk Inkılâp Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul , sayfa

[4] Tafsilat için bakınız;

funduszeue.info

[5] Tafsilat için bakınız;

funduszeue.info

[6] Tarih II, Ortazamanlar, Devlet Matbaası, Istanbul, yılının Lise Tarih kitabı, sayfa 90,

[7] Orta Çağ Tarihi, sayfa

.

**********

.

Kadir Çandarlıoğlu

.

**********

.

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

funduszeue.info

*

*

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İlgili

ISLAM DÜŞMANLARI, KEMALIZM, M. KEMAL ATATÜRKatatürk darwinizm, atatürk din dersleri, atatürk dinsiz mi, Atatürk egitim, atatürk Islam, Atatürk lise tarih, atatürk müslüman mi, Atatürk ortazamanlar, Kemal din dersleri, kemal dinsiz mi, meydana cevap

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası